18 Temmuz 2012 Çarşamba

Kur’ân’ın, Aileyi İnşa ve İhya Etmesi



Aile, toplumun temelidir. Güçlü toplumlar, güçlü ailelerden oluşur. İnsanlığın hayatı aile ile başlamıştır. Konuyla ilgili olarak Rabbimiz şöyle buyurur:

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabb'ınıza hürmetsizlikten sakının.” (4 Nisa, 1)

Buna göre, aile insanlık için Yüce Yaratıcının bir lütfudur. İnsanlığa düşen, bu nimeti, onun asıl sahibinin ölçüleri doğrultusunda kurması ve yaşatmasıdır. Hayvanlar başta olmak üzere diğer varlıklarda da aileye benzer bir yapı varsa da insanlığın aile kurumu, insanlığa özel ve özgündür.

Aile yuvasının kuruluşu, yaşatılması ve sonlandırılması konusundaki temel ilkeleri bizzat Yüce Rabbimiz belirlemiştir. Aile yuvası, aile fertlerinin ölümü ile sona ermeyen güçlü ve devamlı bir bağla fertleri birbirine bağlar.

ALLAH’IN EMRİ, PEYGAMBERİMİZİN KAVLİ

Aile yuvası Allah’ın emri ve Peygamberin kavliyle kurulur. Kur’ân, aile yuvasının nasıl kurulacağını, kimlerle hangi şartlarda evlenilip evlenilemeyeceğini bizlere açıklamıştır. Yine o, bize gizli dost/metres hayatı yaşamanın haram olduğunu kesin bir şekilde bildirmiştir:

“Sakın, kapalı evlenme teklifi sırasında, iyi söz söylemeniz dışında, onlarla bir gizli buluşmaya sözleşmeyin ve farz olan bekleme süresi dolmadan nikâh bağını bağlamağa kalkmayın ve bilin ki, Allah içinizden geçeni bilir. O'ndan sakının ve yine bilin ki, Allah bağışlayandır, halimdir cezâ vermekte aceleci değildir.”(2 Bakara, 235, ayrıca bkz. 4 Nisa, 25, 5 Maide, 5)

Yine kitabımızda, hangi kadınlarla, hangi şartlarda evlenilip evlenilemeyeceği ayetlerde açıklanmıştır. Aile hayatı cennette de devam edecektir. “(O yurt) Adn cennetleridir; oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından salih olanlarla beraber girecekler, melekler de her kapıdan onların yanına varacaklardır.” (13 Rad, 23)

“Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.”(36 Yâsîn, 56)

“Ey ayetlerimize inanan ve Müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur. Sizler üzülmeyeceksiniz de.Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz!” (43 Zuhruf, 68-70)

Bu yüzden aile fertlerinin, aidiyeti/nesebi, borçları, alacakları, miraslarıyla ilgili hak ve sorumluluklar, duaları ölümlerinden sonra da devam eder. Kur’ân, ailenin sağlam temeller üzerinde meşru bir biçimde kurulması, huzurlu bir şekilde varlığını sürdürmesi için gereken bütün tedbirleri alır.

Onun asıl hedefi ailenin, cennete kadar devam etmesi ve orada da sürmesidir. Kur’ân İslâm ailesini kuran temel ilkeler koyar.Buna göre nikâh ibadettir. Bu ibadetin öncesinde ve sonrasında yerine getirilmesi gereken şartlar, erkân ve âdâp vardır. Bunları belirleyen nefislerimiz ve çevre olamaz. Bunları, dinin yegâne sahibi Şâri’ hazretleri belirler.

Her ibadet gibi nikâhın da dışındaki ve içindeki şartları vardır. Şöyle ki evlenecek olanlar öncelikle nikâha ilmen, aklen, bedenen hazırlanmalıdır. Ardından meşru bir dünürlük, nişanlılık ve düğün merasiminden sonra Allah’ın emri peygamberin kavliyle/ Allah adına, peygamber onayı ile dünya evine girilmelidir.

Bu muhteşem sözle ve besmele ile temeli atılan yuvada, verilen sözlere sadık kalınmalıdır. Bunun için yuvada bireyler, sürekli vahiyle beslenmelidir. Eşler, birbirlerini Allah’ın emaneti olarak görmelidirler. Birbirlerine yapabilecekleri sözlü ve fiilî her çeşit haksızlığın, emanet sahibi Yüce Allah’a karşı yapılmış olacağını asla unutmamalıdırlar.

Nikâh ibadetini bozan, onu zedeleyen her türlü söz ve davranıştan uzak durmalıdırlar. Kur’ân bir ayetinde, İslâm ailesini temellerini şöyle belirler:

“O'nun ayetlerinden biri de, size nefislerinizden, sakinleşeceğiniz eşler yaratması ve aranıza sevgi ve acıma koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (30 Rum, 21)

Ayetten şu mesajları çıkarabiliriz:

Aile, bizlere Yüce Mevlâ’nın erişilmez kudretini hatırlatan, O’nun ölçüleri doğrultusunda yaşamamıza katkı sağlayan bir ayet, bir kurumdur. Bu kurumunu iki temel ayağı vardır. Meveddet ve rahmet. Bunlar, kadın ve erkeği birlikte tutan iki cazibe sebebidir. Kâinat cazibe yasası ile ayakta durduğu gibi, aile yuvası da bu iki cazibe ile ayakta durur.

Karı kocanın yaşlanması/hastalanması gibi sebeplerle ailede meveddet azalsa bile, merhamet hiç azalmaz. Meveddet azalsa, merhamet artar ve bunlar birbirlerini dengede tutarlar. Meveddet ve merhametin kaynağı el-Vedûd ve er-Rahman olan Yüce Allah’tır.O’nunla irtibatlı olan sevgi ve merhamet dolar. O’ndan uzak olan sevgi ve merhamettenyoksun kalır.

Aile gücünü O’ndan alır, O’nun ölçülerine uymakta bulur. Evlilik, yalnızca karı koca arasında kurulan bir birliktelik değildir. Mutluluğu, onlardan başka pek çok insanı (çocuklar, anne babalar ve diğer akrabalar) mutlu eden; mutsuzluğu da onlardan başka pek çok insanı mutsuz eden bir kurumdur.

Aile yuvası, mutluluğu ve mutsuzluğu yalnızca karı kocayı ilgilendiren bir kurum değildir. Ailenin huzurlu bir şekilde devam etmesi için ilkeler koyan Kur’ân, problemlerin söz konusu olması halinde onların çözümü için önerilerde bulunur. Aile ayakta duramaz hale gelmişse çıkış yolları gösterir.

Aile yuvasında kadına ayrı bir önem verir. Kadınlar anlamına gelen Nisa suresi başta olmak üzere pek çok ayette kadınların hak ve sorumlulukları üzerinde ısrarla durur.

ÇARE TÜKENİNCE

Boşa(n)ma, çarelerin tükendiğinde başvurulan bir çıkış yoludur. Peygamberimiz boşamayı, Allah’ın en sevmediği helal olarak niteler. Yine o, yeryüzünde bir boşama gerçekleştiğinde, Mele-i Alâ’nın titrediğini söyleyerek, boşamanın ne denli bir illet olduğuna dikkatleri çeker.

Ne var ki İslâm, insanları problemsiz bir hayata yönlendirirken muhtemel problemleri de çözen bir dindir. İşte bu noktada o boşama ruhsatına kapı aralar. Ancak bu ruhsatın, hiç kimseye zarar verilmeden kullanılması için gereken tedbirleri alır, uyulması gereken kuralları belirler.


Tüm çareler tükendiğinde ve aile yuvasının sona ermesi söz konusu olduğunda, karı koca, çocuklar ve diğer akrabalar zarar görmeden yahut en az zararla ailenin sonlandırılabilmesi için, boşanmanın bile ilkelerini koymuştur, Kur’ân. Bunun için bir Kur’ân suresinin ismi Talak suresidir.

Kur’ân’ın aile yuvasını sürdürebilme ile ilgili olarak belirlediği esasları veciz bir şekilde ifade eden ayetlerinden üçü şöyledir:

“Allah'ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin, mallarından sarf etmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine yetkindirler. İyi kadınlar, gönülden boyun eğenler ve Allah'ın korunmasını emrettiğini, kocasının bulunmadığı zaman da koruyanlardır.
Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet dövün. Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aramayın. Doğrusu Allah Yüce'dir, büyüktür. Karı kocanın arasının açılmasından endişelenirseniz,
erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin;
bunlar düzeltmek isterlerse, Allah onların aralarını buldurur. Doğrusu Allah her şeyi Bilen ve haberdar olandır. ( 4 Nisa, 34-35)

“Eğer kadın, kocasının serkeşliğinden veya aldırışsızlığından endişe ederse, aralarında anlaşmaya çalışmalarında kendilerine bir engel yoktur. Anlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler kıskançlığa meyyaldır. Eğer iyi davranır ve haksızlıktan yakınırsanız bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır. ( 4 Nisa, 128)

Ayetlerde şu hususlar öne çıkmaktadır:

Ayette hanımlar “salihat” “kanitat” “hafizat” nitelemesiyle, iyi, uyumlu, aile değerlerini koruyan eşler olmaya yönlendirilmektedir.Ailede sorun kadın kaynaklı da olabilir, erkek kaynaklı da. Serkeşlik (nüşuz), erkek için de söz konusudur, kadın için de. Ancak Kur’ân, nüşuz kaynağı olan kadın yahut erkek için pratikte uygulanabilecek ve tarafların hayrına olacak çözümler önerir.

SORUNLARIN AŞAMALI ÇÖZÜMÜ

Ailede kadın kaynaklı sorun çıktığında ise Kur’ân sırasıyla şu yöntemleri önermektedir:

Önce mev’ıze-i hasene yani Kur’ân ayetleriyle/ yöntemiyle en güzel öğüt verme ile sorun çözülmeye çalışılır. Bu fayda vermezse bu sefer ikinci aşamada eşler arasında mesafeli duruş yöntemi uygulanır, yani eşler bir süre birbirlerine küs dururlar. Bu süre içerisinde, kendilerini dinlemeye ve birbirini anlamaya çalışırlar.

Bu aşamada da sonuç alınmazsa aile sırları dışarıya açılmadan terbiye yöntemi denenir. Bu yöntem Sünnet tarafından sınırları belirlenmiş sınırlı bir müdahaledir. Yine sonuç alınmazsa hakemlere müracaat edilir. Kadın tarafından ve erkek tarafından, tarafları bilen ve amacı ıslah etmek olan ehil bilirkişiye başvurularak sorunu çözmeleri istenir.

Bu aşama da fayda vermezse artık çareler tükenmiş demektir ve son çare olarak Allah’ın en sevmediği helal olan talak gündeme gelir. Yürümeyeceği anlaşılan bir yuvada eşlerin birbirlerine haksızlık etmeleri ve yuvayı devam ettirmek için zorlama çabalarla birbirlerini incitmeleri, hayatı birbirlerine zindan etmeleri yerine yuvanın meşru bir şekilde sonlandırılması yolu açılmış olur.

Görüldüğü gibi dayak ve talak, problem zuhur ettiğinde hemen ilk başvurulacak yöntemler değildir. Aksine, çareler tükendiğinde son olarak başvurulacak yöntemdir. Nitekim Peygamberimiz de eşleriyle bazı problemler yaşamış ancak bunların çözümünde ne dayak, ne hakeme başvurma ve ne de talaka başvurma olmuştur.

Annelerimizle yaşanan problemler, ilk yöntemlerle çözülüp tatlıya bağlanmıştır. Allah Resulü ise, her konuda olduğu gibi bu konuda da bizler için en güzel örnektir. Evet, Hayat Kitabımız, alıcısını kendisine çevirmiş olanlar için, İslâm ailesini inşa ve ihya etmeye devam etmektedir.
 
 
Prof. Dr. Ali AKPINAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder