24 Nisan 2012 Salı


Misvak kullanmanın faydalarını biliyor musunuz ?



Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) uykudan ve namazdan önce muhakkak misvak kullanmış ve bunu ümmetine de tavsiye etmiştir. Peki misvak kullanmanın faydalarını biliyor muyuz?


Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetine misvak kullanmayı tavsiye etmiştir. Çünkü misvak;
Her şeyden önce iyi bir antiseptiktir.
Ağız kokusunu giderir.
Diş çürümelerini önler.
Diş etlerini güçlendirir.
Sürekli kullanımda diş eti kanamalarını bitirir.
Balgamı bertaraf eder.
Ağız kuruluğunu önleyerek akıcı konuşmayı sağlar.
Misvak yağı eklem ağrılarına karşı faydalıdır.
Misvak tohumu mide kuvvetlendiricidir.
Sürekli kullanımda hem sesi hem de cildi güzelleştirme özelliği vardır.
Bir sünnet-i seniyyeyi ihya ettiğimiz için amellerimiz de sevaplarımızı artırır.
Misvak dişlere olduğu kadar ihtiva ettiği kimyevi maddeler dolayısıyla gözler için de faydalı bir ağaçtır.
Uykudan ve namazdan önce muhakkak misvak kullandığını öğrendiğimiz Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetine misvak ile ilgili tavsiyelerini paylaşalım:
Oruç tutanlar sabahları misvak kullansınlar, akşama doğru kullanmasınlar çünkü iftarda iki dudağı kurumuş olan kimsenin kurumuş ağzı kıyamet gününde nur olacaktır.
Ağızlarınız Kur’an’ın geçtiği yollardır. O yolları misvakla temizleyiniz.
Misvak kullanmak için Cebrail’den (as) o kadar çok telkin aldım ki bu mevzuda bir vahiy gönderileceğini zannettim.
Ümmetimi zorlamayacağına inansaydım, onlara her abdest alışlarında misvak kullanmalarını emrederdim.
Hz. Ayşe validemiz (r.anha) şöyle rivayet eder: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) eve girdiği zaman ilk iş olarak dişlerini misvakla temizlerdi.

23 Nisan 2012 Pazartesi

Atasözü ya da Özdeyiş Sanılan 10 Hadis-i Şerif

Bu listemiz, peygamber efendimizin sözlerinden, yani hadis-i şeriflerinden oluşuyor. Yalnız bu on adet hadis-i şerifin diğer hadislerden bir farkı var. Bu hadisler, halk arasında genelde atasözü ya da özdeyim olarak biliniyor.
Tamam, bu hadislerin birer özdeyim olduğu söylenebilir. Çünkü vecize, yani özdeyiş ya da özdeyim kimin söylediği belli olan özlü sözlerdir. Fakat ben, bunu kasten yaptıklarına inanmıyorum. Yani bence bu hadislere özdeyiş demek, cahillikten kaynaklanıyor.
Atasözü denmesi ise tamamen saçma. Özdeyişe göstereceğimiz müsamahayı atasözü demeye gösteremeyiz. Çünkü Atasözleri hem kimin söylediği belli olmayan anonim sözlerdir hem de bu sözlerde mecaz anlam yüklüdür. Yani atasözlerinin bir görünen anlamı bir de gerçek anlamı vardır.
Peygamber efendimiz, hem devlet adamı, hem peygamber, hem de bir eğitimciydi. Sözleri, davranışları, hadisleri uzun yıllar herkes tarafından öğüt tutuldu ve tutulmaya devam edecek.
Şimdi en az bir hadis kaynağında geçip de atasözü ya da özdeyiş zannedilen 10 hadisi görelim. Burada hadislerin sıhhatı konusunda yorum yapılmayacak yalnızca kaynağı verilecektir.
İşte listemiz:
1. İlim Çin’de de olsa alınız:
İslam kültürünün ilme ve bilgiye verdiği önemi anlatan bu hadisi şerif ulemanın geneli tarafından zayıf bir hadis olarak kabul edilmiştir. Fakat hadisin zayıf olması teşvik ve sakındırma konusunda onunla amel etmenin sakıncalı olduğunu göstermez. Hadisi şerifte geçen Çin ifadesi, Arap yarımadasına olan uzaklığından ve tehlikeli bir diyar olduğundan seçilmiş olmalıdır. Yani hangi şartta olursa olsun ilmi talep etmelidir.
Hadisin Kaynakları: acluni, Keşf’ü-l Hafa, I. 138, El- Beyhaki, Şuabu’l- iman, II. 254

2. Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz:
İslamın ilme verdiği önemi anlatan bir başka hadistir. Hadis, insanın hayatı boyunca devamlı olarak bilgi peşinde koşmasını salık verir. Burada bilgiden kasıt elbette boş ve malayani şeyler değil, önce kişinin kendisine (hem dünyasına, hem ahiretine) fayda sağlayacak helal bilgiler, sonra da insanlığa faydası dokunacak ilmi bilgilerdir. Bu hadis bazı kaynaklarda Hz. Ali’ye isnad edilir. Abdulfettah Ebu Gudde ise hadisin mevzu ve aslında bunun bir atasözü olduğunu söyler.
Hadisin Kaynakları: Saadeti Edebiye, Şir’a

3. Cennet Anaların ayakları altındadır:
Rivayete göre, savaşa katılmak (dolayısıyla şehit olup cennete gitmek) isteyen ama bakılması gereken yaşlı bir annesi bulunan bir gence, Rasûlullah (s.a.v): “Sen geri dön ve annene hizmet et, zira Cennet Anaların ayakları altındadır.” buyurmuştur. Annenin önemini ve kıymetini bildiren sahih bir hadistir.
Hadisin kaynakları: Suyûtî, Câmius’sağîr, I, 125, (Nesâî, Cihâd, 6)

4. İçki bütün kötülüklerin anasıdır:
Alkollü içkilerin doğuracağı kötü sonuçlara dikkati çeken bu hadisi şerifin tam lafzı şu şekildedir: "İçkiden sakının. Çünkü içki, bütün kötülüklerin anasıdır." Hadisi şerif kütübü sitte’de yer almaktadır. Bu hadis-i şerif ile alkollü içki tüketiminin hem insana hem çevresindekilere, kısaca herkese, bütüne vereceği zararlara dikkat çekilmiştir.
Hadisin Kaynakları: Nesei – (Eşribe,44)

5. Temizlik imandandır:
Birçok değişik rivayeti ve lafzı bulunan bir hadisi şerif, temizliğin, temiz olmanın İslam’daki önemine vurgu yapmaktadır. Şüphesiz burada hem maddi temizlik, hem de manevi temizlikten bahsedilmektedir. Benim kalbim temiz diyenlere de bir cevap olarak bu hadisi şerifi verebiliriz aslında. Kalp temizliği de maddi temizlik de imandandır. İmanı olmayanın kalbinin temiz olması mümkün değildir.
Hadisin Kaynaklar: (Müslim, taharet 1; Darimi, Vudu 2; Müsned, 5/342,344; Acluni, keşfu’l- hafa, 291)

6. Güzel söz sadakadır:
Bu hadisi şerif, tatlı dilli olmanın, hayır şeylerden bahsetmenin önemini vurgulamaktadır. Tabi burada önemli bir durum var. Sadaka, bazı insanlarda genelde aşağılayıcı biz izlenim bırakabilir. Bazı insanlar sen bana sadaka mı vermiş oldun yani, benim sadakaya ihtiyacım mı var diye düşünebilir. Halbuki sadaka sadece yardım ihtiyacı bulunanlara yapılan maddi bir yardım değildir. Yeri geldiğinde güzel bir söz, bir tebessüm kişiye sadaka vermiş kadar sevap kazandırmaktadır.
Hadisin Kaynakları: (Buhari, Edeb, 34)

7. İlmin afeti, unutmaktır:
Tam lafzı: "Her şeyin bir afeti vardır. – İlmin afeti, unutmaktır. – İbadetin afeti, tembelliktir.– Aklın, zekânın afeti ucb, yani kendi yaptıklarını beğenmektir. – İçinde bulunulan hâlin afeti, semeresiz (verimsiz) ve faydasız olmasıdır. – Ticaretin afeti, yalan konuşmaktır. – Cömertliğin afeti, israftır. – Güzelliğin afeti, kendini büyük görmektir. – Dinîn afeti, riyadır. – İslâm’ın afeti, hevâya uymaktır. Ümmetimin afeti,dinar ve dirhemdir." Şeklinde olan hadis-i şerif,  her iyi işimizin ya da iyi özelliğimizin, bir başka olumsuz etken sayesinde elimizden yitip gidebileceğini anlatıyor bizlere.
Hadis Kaynağı: Abdullah ibn-i Abbas (ra)

8. Utanmadıktan sonra dilediğini yap:
Bireylerin hal ve hareketlerinde, davranışlarında otokontrol ve otokritik yapmasında, dolayısıyla toplumsal düzenin sağlanmasında göz önüne alınacak muhteşem bir ölçüt. İnsan, eşrefi mahlûkat sıfatını göz önünde bulundurarak kendine yakışanı yapmalı, küçük düşmesine, utanmasına, kınanmasına vesile olacak hareketlerden kaçmalıdır.
Hadisin Kaynakları: Buhârî, Enbiya, 54; Ebu Dâvûd, Edeb, 6.

9. Güzel soru, ilmin yarısıdır:
Yerinde sorulan sorunun önemine eğilen bir hadis. Farklı lafızlarla farklı kaynaklarda yer alan hadis, soru sorma adabını belirliyor aslında. Öyle bir soru sor ki hem konuyu anladığın belli olsun, hem de soruyu cevaplayacak olanın gözünde değerin yükselsin. Sonuçta güzel soru güzel cevabı getirir.
Kaynaklar: Taberani, Askeri.

10. Sabır, başarının anahtarıdır:
Sabrın, sabretmenin önemine vurgu yapan bu ve buna benzer diğer hadisler, dinimizin sabretmeye verdiği önemi göstermektedir. Zira kuranı kerimde, birbirlerine sabretmeyi tavsiye edenlerin zararda olmadığı belirtilmektedir. (Asr Suresi)

22 Nisan 2012 Pazar


Hasanı Basri Hazretleri – Salavat

Hasanı Basri Hazretleri - SalavatBir Kadın Hasanı Basri Hazretlerine gelip: 
           “Ya Üstaz! Benim bir kızım vardı vefat etti. Rüyamda görmek istiyorum bana havastan bir şeyler öğret, rüyamda onu göreyim” dedi.
          Hasanı Basri Hazretleri: “Salevatı Şerife oku”  dedi.

          Kadın Salavatı Şerife okudu ve rüyasında kızını gördü. Kızı katrandan bir elbise giymiş, boynunda ateşten zincir, ayağında bağ vardı. Hasanı Basri Hazretlerine hikaye edip ağladı. Hasanı Basri Hazretleri de ağladı. Bir müddet sonra Müşarun ileyh hazretleri o kızı Cennette bir yatak üzerinde başında da bir taç; nuru doğu ile batı arasını dolduruyor gördü.
          Kız: “Ey üztaz! Beni bildin mi?” dedi.
          Hasanı Basri: “Bilemedim” buyurdu.
          Kız: “Ben senin salavat öğrettiğin kadının kızıyım” demesi üzerine
          Müşarun ileyh hazretleri : “Ne sebeple bu mertebeye nail oldun? Diye sual buyurdular.
          Kız: “Bizim mezarlığımıza bir adam uğradı. Resülüllah S.A.V. üzerine salavat okudu; sevabını bizim mezarlıkta olan ölülere hibe etti. Ve bizim mezarlıkta azabta beşyüz elli ölü vardı. “Şu kimsenin Nebi (aleyhissalatü vesselam) üzerine salavatı berekatıyla şu mezarlıkta olan mevtalardan azabı kaldırın” diye nida olundu. Bu sebeple bu mertebeye nail olduk”dedi.

Kaynak : Mekasidu’t-Talibiyn Sayfa 228

20 Nisan 2012 Cuma

Kalplere İlaç Saadet Reçetesi

Abdül Halik Gücdüvani Hazretlerinden, günlük hayattaki davranışlarımızda dikkat etmemiz icap eden hassasiyetlerle alakalı, kaplerimize ilaç, saadet reçetesi.
Ey Oğul!
* Bütün hallerinde ilim, edep ve takvâ üzere ol!
* Geçmiş büyüklerin eserlerini oku, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat yolunda git!
* Fıkıh ve hadis öğren. Câhillikten, cahillerden ve câhil sofu olmaktan sakın!
* Namazlarını mutlaka cemâatle kıl, zarûret yoksa imam veya müezzin olma!
* Şöhretten kaç; şöhrette âfet vardır.
* Dünyanın makam ve mevkiine bağlanma, fânîye gönül verme, sevgine yazık olur.
* Kendini halktan üstün görme! Halkın içine de fazla girme, onlarla işin bitince hemen kenâra çekil. Yalnızlığa alış, uzleti sev!
* Mahkeme işlerine bulaşma! Kimseye kefil olma, rezil olursun. Halkın vasiyetlerine  karışma!
* Devlet adamlarıyla düşüp kalkma!
* Kendi adına dergah kurma, dergahlarda devamlı oturma.
* Boş durma; insanlara hizmet et!
* Müzik dinleme, kalbin kararır, ve orada günah tohumları yeşerir.
* Kalp huzurunu her şeye tercih et.
* Az ye, az konuş, az uyu! Helâlden kazanıp helâl yemeye çalış, şüphelilerden elini çek ki, huzurun bozulmasın!
* Kadınlarla, zenginlerle ve pısırık kimselerle düşüp kalkma!
* Yerli, yersiz çok gülme, kahkaha ile aslâ… Çok gülmek, ölümü unutturur, insanın heybetini giderir, edebini yok eder.
* Kimseyi küçümseme, herkese şefkatle bak.
* Dışını süsleyip içini unutanlardan olma! Çünkü İçi harap olanlar, dışın ziynetiyle meşgul olur.
* Elbisen sâde olsun, fakirlikten ve fakir görünmekten korkma! Asıl sermayen din ilmi olsun; ilmin yoksa kendini zengin sayma!
* Halktan nefret etme! Kimseden nefsin için bir şey isteme, ve kimseyi kendine hizmet için çağırma!
* Mürşid-i kâmillere malınla ve canınla hizmet et! Onların hallerini akılla değerlendirmeye kalkma! Onları aslâ kınama; Allah dostlarıyla uğraşanlar felâh bulmaz.
* Allah yoluna baş koymuş samîmî sofilerden ayrılma!
* Dünya ve dünya ehline gönül verme! Evini ibâdetsiz bırakıp, kabre çevirme. Nâfileleri evinde kıl ve mümkün olduğu kadar çoğalt!
* Dâima gönlün mahzun, gözün yaşlı olsun! Zikrullah ile arkadaş ol, Allahü Teâlâ’nın yakınlığını hisset ve Allah ile huzur bul!
* Bütün işlerinde ihlâslı, duâ ederken samîmi ol! Dilin istediğini kalbin de istesin

ABDÜLHÂLİK GÜCDEVÂNÎ K.S.

Akıldan Geçen Küfür Günah mı?

Ben (hâşâ) Allah’a karşı küfrettiğimi düşünüyorum. Bundan çok rahatsızım. Sinirli ve tedirgin olduğum anlarda Allah’ı düşündüğümde veya Allah aklıma geldiğinde aklımdan küfürler geçiriyorum. Bunu kalben tasdik edip, irademle söyledim gibime geliyor ama tabii ki çok üzülüyorum.

Böyle şeyleri düşünmeniz, aklınıza gelmesi sizi hiçbir zaman küfre düşürmez, imanınıza zarar vermez.

Çünkü bu sözleri dilinizle söylememiş, kalben tasdik etmemişsiniz. Üstelik bunları düşündüğünüzden dolayı üzülüyorsunuz.

Üzülmeniz, böyle bir düşünceye sahip olmadığınızı gösteriyor. “Söyledim gibime geliyor” diyorsunuz ya, işte bunun tek adı vardır: Vesvese

Vesveseyi insana şeytan verir, şeytan aklına getirir. Söylemişsin, tasdik etmişsin gibi baskı kurar.
Bu tür vesveselerde şeytan önce şüp­heyi kalbe atar, fakat kalp hemen tepki gösterir, savun­maya geçer. Bu esnada savunmayı bırakır da kabul ederse, şeytan birinci atışta hedefe isabet ettirmiş olur.
Fakat kalp kabul etmezse, şeytan orada bir iz bırakır, sonunda bir leke oluşturur. Bir süre sonra hayal aynasına imana aykırı bazı pis düşünceler yansır, Bu görüntü ve leke kalbin hırçınlaşıp feryat etmesine, sıkılıp daralmasına kâfi gelmiştir. Sonunda “Eyvah!” diyerek ilk hastalık mikrobunu kapar ve ümitsizliğe düşer.

***

Vesvese mikrobunu kapan insan, kalbinin Allah’a karşı edepsizlik ettiğini sanır, telaşa kapılır, titrer ve bir­denbire heyecan dalgası bedenini sarar.

Böyle bir vesveseye kapılan insan öncelikle telaşa düşmemeli, endişe etmemelidir. Telâş ve endişeye sebep olan şeyin gerçekte var olması gerekir. Oysa Çünkü kalbe gelen düşünceler hayal ürününden başka bir şey değildir. Hayalden geçen küfürlerin ve çirkin sözlerin de bir değeri ve bir önemi yoktur. Üstelik insana bir zarar da vermez.

Bunun için insanın küfre iten şeyleri hayal etmesi onu küfre götürmez. Çünkü bir şeyin hayalden geçirilmesi bir karar ve hüküm sayılmaz. Oysa küfür sözlerin ve çirkin ke­limelerin dille ifadesi bir hükümdür. Küfrü ve çirkin sözü hayalin­den geçiren insan bunu söylemiş değildir ki mes’ul olsun, günaha girsin, imanı gitsin…

***

Kalbe gelen küfür sözler kalpten gelmiyor, bunun için kalbe ait değildir. Çünkü bu sözlerden kalp rahatsızdır; sıkılıyor, daralıyor. Kalbin bir ürünü olmadığı için bir kuruntu ve evhamdan başka bir şey değildir.

İnsanın kalbine gelen, hayal aynasına yansıyan bu çirkin/küfür sözler şeytanın santralinden geliyor.
Kalpte melek il­hamı ile şeytan vesvesesinin birbirine yakın olması insana bir zarar vermez.

Vesvese nasıl olursa zarar verir?
İnsan vesvesenin zarar vereceği vehmine kapılır, zarar verdiğini düşünürse zarar görür. Böylece kalbini sıkıntıya sokmuş, ıztıraba sürüklemiş olur. Çünkü hayali hakikat san­mıştır. Bir şeytan işi olan vesveseyi kendine mal et­miştir.

Yani vesvesenin zarar verdiği kanaatine var­mış, zarar görmüştür. Tehlikeli sanmış, tehlikeye düşmüş­tür. Zaten şeytan da böyle bir şeyi istemektedir ve şeytanın dediği olmuştur.
Bundan kurtulmak için hemen şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak lazım, başta “Euzü” duası olmak üzere Felak ve Nas surelerini okuyarak içinden vesveseden kurtulmak lazım.

Bayanlar İçin Cemaatle Namaz Kılmanın İncelikleri!

            Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yürüttüğü projeler sayesinde kadınlar camilere artık daha çok gidiyor. Farz namazlara iştirak ediyor. Ancak kadınlar cemaatle namaz kılmaya alışkın olmadığı için cemaate uyma konusunda bazı sıkıntılar yaşanabiliyor. Peki, nelere dikkat edilmeli?

            Diyanet İşleri Başkanlığı, geçtiğimiz yıl kadınların camilerdeki yerini artırmak amacıyla birtakım projelere imza attı. Kadınları cuma namazına davet etti, ibadetlerini daha rahat yerine getirmeleri için mekân düzenlemesine gitti. Bazı şadırvanlar yeniden inşa edildi. Kadınlar camiye davet edildi ancak bu durum başka soruları beraberinde getirdi. Öyle ya kadınlar cemaatle namaz kılmaya alışkın değil. Oysa cemaate uymanın adapları var. Mesela cemaatle kılınan bir namaza sonradan yetişilirse ne yapılmalı, namaz nasıl tamamlanmalı, saf tutarken nelere dikkat edilmeli, en önemlisi de cami adabına dair bilinmeyenler…

Sorularla cemaatle namaz kılmanın usulü

Camiye ya da mescide girdiğinizde cemaat, farz kılıyorsa ne yapılmalı?
Farz namazına iştirak edilmesi gerekiyor. Eğer öğle namazının farzı kılınıyorsa siz de katılmalısınız. Selam verdikten sonra öğlenin ilk ve son sünnetini kılabilirsiniz. Yatsı için de aynı durum geçerli. Sadece sabah ve ikindi namazlarında eğer sünnete yetişemediyseniz farzdan sonra sünnet kılınmıyor. Bu nedenle kaçırmamaya özen gösterilmeli.

Cemaate, ikinci, üçüncü ya da dördüncü rekatta dahil olduysanız namazınızı nasıl tamamlamanız gerekiyor?

Namaza imamla beraber başlayamayan, imama sonradan uyan kimseye mesbuk deniyor. Mesbuk, kılamadığı rekât veya rekâtları şu şekilde tamamlamalı: Cemaat sağa dönüp ilk selamı verirken, siz selam vermiyorsunuz, oturuşunuzu bozmadan beklemeli, cemaat ikinci selam için sola döndüğünde ‘Allahu Ekber’ deyip ayağa kalkıp kalan rekatlarınızı tamamlamalısınız. Tek başına namaz kılarken ilk rekatta neler okunuyorsa, imam selam verdikten sonra kılınacak rekâtlarda da ona göre okuma yapılmalı. Sübhaneke, ardından Fatiha ve zammı sure okunarak eksik rekatlar tamamlanır ve selam verilir.

Cemaatle namaz kılınırken, Fatiha ve diğer surelere biz de içimizden okumalı mıyız yoksa imamın okumasını mı beklemeliyiz?
Hanefilere göre okumaya gerek yok. Çünkü “Uydum imama” diye niyet ediliyor. Sadece Sübhaneke, Ettehiyyatü, Salli Barik ve Rabbena duaları okunur.

Kadınlar nasıl saf tutmalı?
Kadınlar, erkeklerle arada en az bir saf boşluk bulunacak şekilde arkada saf tutmalı. Bu mesafede başka kimse olmamalı.

Cemaate rükuda dahil olduysanız, o rekatı kılmış olur musunuz?
Cemaatle namaza sonradan yetişmede, herhangi bir rekât için rükû yapılıp yapılmaması esas alınıyor. İmama rükûdan kalkmadan önce yetiştiyseniz en az bir defa ‘sübhane rabbiyel azim‘ demek o rekatın edası için yeterli. Yani o rekâta yetişmiş oluyorsunuz. İmam rükûdan kalktıktan sonra cemaate yetiştiyseniz, o rekâtı ya da rekatları namaz bitiminde tamamlamalısınız.

Kadınlar cuma namazına katılmalı mı?
Kadınların cuma namazı kılması farz değil. Ama cuma saati İslam dinine göre önemli ve çok değerli bir vakit. Duaların kabul edildiği, bütün müminlerin bir arada el açtığı bir an. Böyle bir zaman dilimine kalben ve fiziken iştirak etmeli, feyzinden nasiplenilmeli.

Cuma namazını kılmak isteyenler için…
Cuma namazına şu şekilde katılabilirsiniz. Öğle ezanını duyduktan sonra ilk sünnet kılınır. Dört rekat sünnete, “Cuma namazının sünnetine” diyerek niyet edilir (Tıpkı öğle namazının sünneti gibi kılınır). Hutbe dinlenir. Bitince cemaatle birlikte cuma namazının farzı kılınır. Son olarak da dört rekat son sünnet kılınır. Yine aynı şekilde niyet edilerek cuma namazı tamamlanır.

Cuma namazında hutbe okunurken neden konuşulmaz?
Cuma namazında imam hutbeye çıktığı andan cuma namazının bitimine kadar konuşulmaz. Peygamberimiz (sas), “Hatîb konuşmaya başlayınca susulur. Hatîb konuşurken yanındakine ‘sus’ demek hatalıdır. Namazda haram olan hutbede de haramdır.” buyuruyor.
***

Camide mutlaka sükunet korunmalı
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Çeker, cami adabında sükûneti muhafaza etmenin önemine dikkat çekiyor: “Camide yüksek sesle muhabbet etmek hem ibadet edenleri rahatsız ediyor hem de cami adabına uyulmuyor. Bu adaba sadece kadınlar değil, erkekler de dikkat etmeli.

Çeker, cemaat adaplarından birinin safları düz tutmak olduğunu söylüyor. “Saflarınızı düz tutunuz. Zira safların düz olması namazın tamam olmasını sağlayan hususlardan biridir.” hadisini hatırlatıyor. Saf tutarken de bulunan safın önemini hadis-i şerifle açıklıyor: “Erkeklerin en çok sevap kazanacağı saf ilk saftır. Kadınların en çok sevap kazanacağı saf ise arka saftır.” Çeker, sadece kadınlardan meydana gelen bir cemaatte ise kadınların ilk safta yer almak için gayret etmeleri gerektiğini söylüyor.

Cemaatle namaz kılmak neden önemli?
Cemaatle namaz kılmanın önemi bir hadis-i şerifte şöyle açıklanıyor: “Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde kıldığı namazdan yirmi yedi derece daha faziletli. Bu fazilet şu şekilde gerçekleşir: Biriniz güzelce abdest alır, sırf namaz kılmak için camiye gelirse, camiye varıncaya kadar attığı her adım için bir sevap verilir, bir günahı silinir. Camiye girdiği zaman, namaz için beklediği sürece namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır. Melekler bu kimseye dua eder. Kimseye eziyet etmediği ve abdesti bozulmadığı sürece ‘Allah’ım! Bu kulunu bağışla, ona merhamet et ve tövbesini kabul et’ diye dua ederler.

Fatma Turan / Zaman Gazetesi

İslami Düğün Töreni Nasıl Olur?


          Düğün merasimleri, insanın hayatındaki köşe taşlarından biridir. O gün, sevinç, esenlik ve mutluluk günüdür. Düğünler bazen birtakım eğlence ve oyunlarla süslenerek kutlanır, bazen de sade bir merasimle geçirilir. Düğünlerdeki oyun ve eğlencelerde ölçü nasıl olmalı, nasıl bir yol izlenmeli, nelere dikkat etmeli? Hayatımızın köşe taşlarından biri olan düğünlerimiz acaba nasıl olmalı?
         
           Düğünler birer sevinç ve sürur günüdür. O gün herkes sevinçlidir, neşelidir. Bu sevinç, bazen birtakım eğlence ve oyunlarla süslenerek dile getirilir, bazen de sade bir merasimle geçirilir. Fakat düğünlerdeki oyun ve eğlencelerde ölçü nasıl olmalı, nasıl bir yol izlenmeli, nelere dikkat edilmeli? Bunun bir ölçüsü ve sınırı var mıdır? Varsa kim belirler, kim öğretir, kim tespit ve tayin eder? Düğün esnasında söylenecek türkü ve şarkılarda, oynanan oyun ve eğlencelerde mubahlık ve haramlık nelerdir?

            Bu konuda bizim için şaşmaz ölçü ve değişmez prensipler Asr-ı Saadet uygulamasında mevcuttur. Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) kendisi annelerimizle evlenirken velime adında düğün yemekleri verdikleri ve evliliklerini herkese açık ve herkesi davet ederek yaptığı gibi, kendi kızlarının ve yakınlarının düğünlerinde de bizzat bulunmuş, nezaret etmiş, örneklik göstermiştir.
           
              Mesela Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) gerek kendi nikâhlarında, gerekse Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin evliliklerinde mutlak surette bir ikramda bulunurdu, fakir zengin herkesi bu merasime davet eder, zenginlerin çağrılıp da fakirlerin ihmal edildiği düğünleri hoş karşılamazdı.

            Müzik, oyun ve eğlence gibi, düğünlerde icra edilen bu merasimlerde nelerin yer alıp almadığını, kendisinin de bulunduğu sahabe düğünlerinde görüyoruz.

             Meselâ, Hz. Âişe’nin (r.a.) anlattığına göre Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) Medineli bir sahabinin düğününün olduğunu haber aldı ve şarkı söyleyebilen cariyelerin kendi aralarında şu beyitleri söyleyerek eğlenebileceklerine cevaz verdi ve “Ensar eğlenceyi sever” buyurdular.

Size geldik, size geldik,
Allah bize de size de ömür.
Esmer çiğit tanesi olmasaydı,
Vadinize inmezdik. (1)


        Düğünlerde eğlenme

 
         Sahabi hanımlardan Rubeyye binti Muavviz, Halid adındaki bir sahabiye kendi düğününü anlatırken diyor ki:
“Ben evlendiğim zaman Resulullah (a.s.m.) geldi ve senin şu oturduğun gibi, yatağımın üzerine oturdu. Bizim cariyelerimiz def çalıp Bedir günü şehit olan atalarımız hakkında mersiyeler okumaya başladılar. O anda cariyelerden birisi:
‘Bizim aramızda yarın olacakları bilen Peygamber var’ mealinde bir mısra okudu.

        
          Bunun üzerine Resulullah (a.s.m.):

          ‘Hayır, bunu söylemeyiniz. Yarın olacakları bilen Allah’tır, deyiniz’ buyurdu.” (2)

           Yine Medine’nin ileri gelenlerinden ve meşhur bir sahabi olan Es’ad bin Zürâre kızını evlendirirken Peygamberimiz (a.s.m.), Ensar’ın eğlenceyi sevdiğini düşünerek def çalan ve şarkı söyleyen muganniyelerin (kadın şarkıcıların) gönderilip gönderilmediğini sormuştu.
Düğünlerde eğlenme konusunda Efendimizin (a.s.m.) verdiği izni ve hoşgörüyü kullanmada tereddüt göstermeyen bazı sahabilerin, özellikle Bedir ashabından iki zatın uygulaması bu meselenin —söz yerindeyse— son sınırını çiziyor.
Âmir bin Sa’d anlatıyor:

“Bir düğün sırasında Karaza bin Ka’b ve Ebu Mes’ud el-Ensârî’nin yanına vardım. Bir kısım cariyeler şarkı söylüyorlardı. Dayanamayıp:
‘Sizler Resulullah’ın Bedir ashabından olun da, yanınızda şu işler yapılsın, olacak şey değil’ dedim.
Bunun üzerine, onlar:
‘Dilersen otur bizimle dinle, dilersen git. Bize düğünde eğlenme izni verildi’ dediler.” (3)
Düğünlerde def çalarak eğlenme geleneği Dört Halife döneminde de devam etti. Hz. Ömer’in, kulağına gelen bir şarkı ve def sesinin evlenme veya sünnet merasimine ait olduğunu öğrenince, bunu yasaklamadığı biliniyor. (4)

             Müzikli düğün merasimi

             Hadis-i şerifte Peygamberimiz (a.s.m.), “Haram beraberlikle helal beraberlik arasındaki fark; evlenmek, def çalmak ve duyurmaktır” (5) buyurarak esas itibariyle belli bir çizgide kalmak kaydıyla müzikli düğün merasimi düzenlemenin mubahlığına işaret eder.
Hatta bunun içindir ki, sırf nikâhı ilan etmek maksadıyla davul, zurna ve boru gibi musiki âletlerinin düğünlerde çalınabileceğine cevaz verilir.
Davul ve zurna bazı yerlerde olduğu gibi kahramanlık türküleri ve mehter marşlarının söylenmesine eşlik edince meşru çerçevede kalmış olur. İnsanın nefis ve heveslerine hitap etmediği için mubah sayılır. Fakat bugünkü düğünlerde davul-zurnanın eşliğinde yapılan merasimlerde gayr-ı meşru unsurlar karıştığından, davul-zurna çalınmasına ruhsat verilmiyor.
Düğünlerde ve diğer zamanlarda müzik eşliğinde oynanan oyunlara gelince, bunun da birtakım şartları vardır. Bir kere çalınan âlet ve söylenen parçalar belli çerçevede kalmalıdır.
Oyun tutan kimseler yalan ve kötü sözler söylememeli, başkalarının bakması caiz olmayan avret yerlerini açmamalı, kadınlar kendilerine namahrem olan erkeklerin yanında oynamamalıdır.
İmam Gazalî, düğün, bayram ve şenlik günlerinde erkeklerin kendi aralarında oyun tertip etmelerinde, oynamalarında bir sakıncanın olmadığını kaydeder, ancak kadınların erkekler karşısında oynadığı oyunun caiz olmadığını söyler.

           Düğünlerde oynama

           İmam Gazalî, oyunun meşruluğuna delil olarak da Peygamberimizin (a.s.m.), Mescid-i Nebevi’de Habeşliler’in kılıç kalkan oyununu Hz. Âişe ile birlikte seyretmelerini zikreder. Bu durumu Hz. Âişe şöyle anlatır:
         “Bir bayram günü Habeşliler kalkan ve mızrak oyunu oynuyorlardı. Ben bakmak için Resulullah’tan (a.s.m.) izin istedim, o da razı oldu.” (6)

          Bunun için düğünlerde kadınlar kendi aralarında, yabancı bir erkek olmadan oynayıp eğlenebilirler. Aynı şekilde erkekler de yukarıdaki şartlar ve meşru ölçüler çerçevesinde eğlenip oynayabilirler. Bu şekilde oynamak mubah olduğu gibi, onları seyretmek de mubahtır.
Düğünler, sünnetteki tavsiyelere uyularak, İslam’ın nezahet ve temizliği çerçevesinde yapılırsa aynı zamanda güzel bir örnek olur. Unutulmamalıdır ki, güzel örneklerin artması nispetinde şikâyetçi olduğumuz kötülüklerin önü alınacaktır. Yoksa hem şikâyetçi olup, hem de nefsimizi tesirinden kurtaramazsak, yanlışlıkların önü alınmaz.

          Sünnette var olan eğlence sınırı nedir?


          Peygamberimizin (a.s.m.) sünnetine baktığımızda, meşru oyun ve eğlencenin belli başlı üç kısımda anlatıldığını görüyoruz:
Birincisi: Bir gayeye, bir faydaya ve bir ihtiyaca yönelik eğlencelerdir.
İkincisi: Örf, âdet ve gelenekte var olan tören ve merasim türünden eğlencelerdir.
Üçüncüsü: Yorulan, usanan, bıkkınlık duyan insan duygularının meşru dairede tatmin edilmesi, dinlendirilmesi ve keyiflendirilmesidir.


        Birinci kısım olan, bir gayeye yönelik oyun ve eğlence türüne, sünnetten şu örnekler verilebilir:

• Peygamberimiz (a.s.m.) özel olarak yarış için hazırlanan atlar ve yük beygirleri arasında ayrı ayrı yarışlar düzenler ve kazananları ödüllendirirdi.
• Develer arasında yapılan yarışlara zaman zaman Peygamberimizin (a.s.m.) devesi de katılır ve çoğu zaman birinci gelirdi.
• Ok atma ve mızrak kullanma müsabakaları, Medine devrinin önemli yarışlarındandı. Bir hadiste bildirildiğine göre, atış müsabakaları ile at yarışları meleklerin de hazır bulunduğu bir eğlence türüdür.
• Koşu ve yarış yapmak ve güreş tutmak gibi eğlenceler bizzat Peygamberimizin (a.s.m.) özel hayatında da yer alıyordu.
• Yüzme de Peygamberimizin (a.s.m.) teşvik ettiği bir spor ve eğlence şeklidir.
• Avcılık ve savaşa hazırlanma bakımından atıcılık faydalı eğlencelerdendir. Av köpeği, doğan, ok, mızrak gibi av âletleriyle avlanmak meşru görülmüştür.

Bu alanda daha başka örnekler vermek de mümkündür.
Sünnetin çizdiği sınırlar içinde ve meşru çerçevede örf, âdet ve gelenekte var olan tören ve merasimlere örnek olarak ise, şunlar verilebilir:
• İslâm öncesi Medineliler Nevruz ve Mihrican günlerinde eğlence düzenlerlerdi. Hicretten sonra bunların yerini Ramazan ve Kurban Bayramları aldı.
Ayrıca, sünnette düğünlerde şeker, hurma gibi şeylerin halkın üzerine serpilmesi ve bunun kapışılması şeklinde uygulanan başka bir eğlence türüne de rastlanmaktadır. (7)
Abdullah bin Abbas, sünnet ettirdiği oğlu için eğlence düzenlemiş ve bunun için ücretle erkek oyuncular tutmuştur. (8)


           Eğlencede “beşte bir” ölçüsü

           Günümüz şartlarını iyi bilen ve gözlemleyen, özellikle iletişim teknolojilerinin yeni yeni yaygınlaşmaya başladığı yüzyılın ilk yarılarında radyo aracılığıyla eğlence türlerinin etkisiyle insanların bu cazibeye kapıldığını gören Bediüzzaman, geniş kitleleri rahatlatan bir açıklama getirir:
“İnsanlık hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli heveslere de ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı. Yoksa hava unsurunun (radyo dalgalarının) yaratılış hikmetine ve sırrına aykırı düşer. Ayrıca beşerin tembelleşmesine, sefahate düşmesine ve önemli görevlerin eksik bırakılmasına sebep olarak insanlık için büyük bir nimet olması gerekirken büyük bir azap olur, insana lazım olan çalışma şevkini kırar.” (9)
Bir başka mektubunda, meşru dairede eğlence için ‘beşte bir’ ölçüsünü getirerek; insanlığın faydasına kullanılması gereken bazı iletişim araçlarının “onda iki”sinin meşru dairede eğlenceye ayrılması gerekirken, “onda sekiz”inin keyif, oyun, eğlence yolunda kullanıldığı için insanları tembelliğe ittiğinden söz eder. (10)
Burada sözü edilen keyifli hevesler, meşru ve mubah anlamdaki eğlence türleridir. Bu ifadeleri maksadını aşacak bir biçimde anlayıp sünnete aykırı olan eğlencelere kapı açmak ise, yanlış bir değerlendirme olarak bilinmelidir.
Çünkü “Meşru daire keyfe kâfidir, harama girmeye lüzum yoktur.” İstifade edilecek eğlencelerin de helal, meşru ve mubah çerçevede kalması gerekir. Yoksa kaş yapayım derken göz çıkarmak olur ki, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma gibi kayıplar yaşanır.

               Son olarak bu meselede genel bir ölçüyü hatırlamakta fayda vardır:

             “Yetimane hüzünleri, nefsanî hevesatı tahrik eden sesler haramdır.” Bunun yanında “ulvî hüzünleri, Rabbanî aşkları iras edip” hatırlatan sesler; hikmet, ibret dolu ifadeleri içinde bulunduran çiçek, gül, yeşillik, renk, su ve buna benzer güzelliklerle, bir fitne uyandırmayan ve belli olmayan bir kadının güzelliğini dile getiren sözlerle şarkı ve türkü söylemek mubahtır. (11)

Kaynaklar:
el-Mezâhibü’l-Erbaa; et-Tâc, 2:301.
2 İbni Mâce, Nikâh: 21
3 Nesâi, Nikâh: 80
4 Abdürrezzak es-San’anî, el-Musannef, 11:5
5 İbni Mace, Nikâh: 20.
6 el-Mezâhibü’l-Erbaa, 2:42-43.
7 Üsdü’l-Gâbe, 3:488
8 DİA, “Eğlence” maddesi
9 RNK, Emirdağ Lâhikası, s. 1837
10 RNK, Emirdağ Lâhikası, s. 1851
11 el-Mezâhibü’l-Erbaa, 2:41-42-43.

Mehmed Paksu / Moral Haber

Aşk~ı Züleyha: KENZÜL ARŞ DUASI, FAZİLETİ, ARAPÇA VE TÜRKÇE OKUNU...

Aşk~ı Züleyha: KENZÜL ARŞ DUASI, FAZİLETİ, ARAPÇA VE TÜRKÇE OKUNU...: Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v)den rivayet edilmiştir.Şöyle buyuruyor…… -Cebrail bana dediki:“Ey Muhammed,kim öm...

19 Nisan 2012 Perşembe

Şükür Edecek Ne Kadar Çok Nimetlerimiz Var



 Her ne zaman eline gelen nimete şükredersen,yenilenince geleni ilkinden daha büyük olur. 
Hasan Basri (R.A.) 

Aşk~ı Züleyha: Nisan Yağmuru Suyu Zemzem Gibidir.

Aşk~ı Züleyha: Nisan Yağmuru Suyu Zemzem Gibidir.: Nisan Yağmuru Hakkında Hadis-i Şerifler… Peygamberimiz (s.a.v)’den rivayet olundu ki: ‘ ’Cebrail a.s Bana öyle bir ilaç öğr...
        “İnsanoğlunun helâk olmasına yol açan başlıca sebep mide şehvetidir (yemek içgüdüsüdür).

        Bu içgüdüyü mutlaka kırmak, yumuşatmak gerekir. Bu içgüdüyü yumuşatmak ve kırabilmek için helal olmayan tek bir lokma bile yememeli ve yemek yemeyi amaç edinmekten kacınmalidir. Bu konudaki en doğru tutum aşırılıktan kaçınan orta yol uyarınca ne mide ağırlığı ve nede açlık duyacak oranda yemek yemektir. Daha açıkcası, hiç bir zaman açlık duygusunun etkisi altında kalmaksızın mideyi unutmak, onun varlığının farkında olmamaktır.

        Çünkü yemekten maksad hayatı devam ettirip ibadet edecek güce sahip olabilmektir. Oysa mide ağırlığı insanı ibadetten alıkoyduğu gibi açlık duygusuda kalbi felce uğratarak kendini ibadete veremez hale getirir.”  | İmam Gazali

         Allah hepimizden razı olsun İnşaAllah!
         Selam ve Dua ile…

17 Nisan 2012 Salı

Ne Araplık, ne Türklük kalacak aç gözünü!
Dinle peygamber-i zişanın ilahi sözünü!
Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?
Fikr-i kavmiyeti şeytan mı soktu zihninize?

                                  Mehmet Akif ERSOY

16 Nisan 2012 Pazartesi

Öğrendim ki, müminin kerameti takvasıdır,
Halim oluşu sabrıdır,
Aklı halinin güzelliğidir,
Meveddeti (sevgisi) affedip vazgeçmesidir,
Şerefi ise tevazuu ve yumuşaklığıdır.

| İmam Muhasibî (r.a)

15 Nisan 2012 Pazar

Kendimi Sana Feda Ederim, dedi!

Ebu Talip Mekkî (r.a) anlatıyor:
Allah Teala’ ya aşık bir veli vardı, bütün malını mülkünü ve canını Allah yoluna adamıştı.
Her nesi varsa Allah için harcıyor, geride hiçbir şey bırakmıyordu.
Kendisine: “Senin bu muhabbetinin sebebi nedir? diye sorulduğunda;

“İki insan gördüm aralarında konuşuyorlardı. Onlardan işittiğim sözler, beni bu hale sevk etti”
dedi.
Tanıdıkları: “Ne işittin?” diye sordular.
Aşık şunları anlattı: “Sevdiğiyle baş başa kalan birisi sevgilisine: Allah’a yemin ederim ki, ben seni bütün kalbimle seviyorum, sen ise benden yüz çeviriyorsun..” dedi.

Bunun üzerine sevgilisi: “ Beni gerçekten seviyorsan, benim için ne vereceksin? diye sordu.

O da: “ Sahip olduğum bütün malımı mülkümü sana veririm. Ayrıca son nefesime kadar da hizmetinde bulunur, kendimi sana feda ederim.” dedi.

İşte o zaman ben: “Bir insan kendisi gibi bir insanı bu kadar sever ve her şeyini onun hizmetine feda ederse, ya bir kulun yüce yaratıcısına ve Mabuduna karşı sevgisi nasıl olmalı?” diye düşündüm..

Ve ben de her şeyimi yüce Allah’a feda ettim…
(Kûtü’l Kulûb, Kalplerin Azığı 3/223)

Alemlere Rahmet Olarak Gonderilen Nebi

Bir gün bir sahabi, Allah Resulü'nün huzuruna gelerek cahiliyeye ait canavarlığı şöyle dile getirmişti: " Ya Resulallah! Biz cahiliye devrinde kız çocuklarımızı diri diri gömerdik. Benimde bir kız çocuğum vardı. Annesine “bunu giydir, dayısına götüreceğim.” dedim. (Kadın bunun ne demek olduğunu bilirdi. Ciğerparesi, evladı biraz sonra bir kuyuya atılacak ve orada çırpına çırpına can verecekti. Ne var ki, kadının böyle bir canavarlığın önüne geçme hak ve selahiyeti yoktu.Yapabıleceği tek şey, için için ağlayıp gözyası dökmekti.) Hanımım dediğimi yaptı. Cocuk hakikaten dayısına gideceğini zannediyor ve cıvıl cıvıl koşuşuyordu. Elinden tutup daha önce kazdığım bir kuyunun yanına getirdim. Ona kuyuya bakmasını söyledim. O tam kuyuya bakayım derken, sırtına bir tekme vurdum ve onu kuyuya yuvarladım. Fakat her nasılsa , eliyle kuyunun ağzına tutundu. Bir taraftan cırpınıyor, diğer taraftanda ” Babacığım üzerin tozlandı ” diyerek elbisemi silmeye çalışıyordu. Buna rağmen ona bir tekme vurdum ve onu diri diri toprağa gömdüm.”
Adam bunu anlatırken Allah Resulu ve yanindakiler hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Orada oturanlardan birisi : “Be adam Resulullah'ı hüzün içinde bıraktın!” deyince, Efendimiz (s.a.v), adama bir daha anlat dedi. İki cihan serverinin gözünden akan yaşlar mübarek sakalından aşağıya akıyordu. Allah Resulu hadiseyi tekrar ettirmekle sanki şunu anlatmak istiyordu: “İşte siz İslam'dan önce böyleydiniz. Tekrar tekrar anlattırdım ki, İslam'ın size kazandırdığı insanlığı bir kere daha hatırlamış olasınız!”

Söyleyen: Darimi, Mukaddime, 1. Sonsuz Nur syf:27-28.
Medetim sendendir Ya Rab,
Eyleme beni birakip nefse harap,
Sensiz olursam cok duserim bitap,
Bana okuyup rahatlamam icin yolladin yuce kitap...

Insirahi okurum gunduz gece,
Sensiz olmasin okudugum hic bir hece..
Hayat bu bazen bana nedense bilmece,
Bu kulun anlamaya calisiyor verdigin hikmetleri ince ince...
---  KARDEŞLİK  ---


Hadislerle Evlilik

Evlilik İle İlgili Hadis-i Şerifler
Evlilik İle İlgili Hadis-i Şerifler
1. Bölüm: Evlenmeye Teşvik
“İçinizdeki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfü ile zenginleştirir. Allah lütfü bol olandır, bilendir.” [1]
“İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen kavim için dersler vardır.” [2]
1.Resulullah (s.a.a): “Aziz ve celil olan Allah nezdinde evlilikten daha sevimli ve değerli bir bina inşa edilmemiştir.”[4]
2.Resulullah (s.a.a): “Evlilik benim sünnetimdir. O halde her kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”[5]
3.Resulullah (s.a.a): “Genç yaşta evlenen her gencin şeytanı şöyle feryat eder: “Vay olsun ona, vay olsun ona! Dininin üçte ikisini benden korudu.”O halde kul dinin diğer üçte birisi için de Allah’tan korkmalıdır.”[6]
4.Resulullah (s.a.a): “Kul evlendiği zaman dininin yarısını kemale erdirmiş olur. Dininin diğer yarısını korumak için de Allah’tan korkmalıdır.”[7]
5.Resulullah (s.a.a): “Uyuyan evli kimse Allah nezdinde, oruç tutup gece ibadetle sabahlayan bekardan daha üstündür.”[8]
6.Resulullah (s.a.a): “Evlenin, zira evlenmek rızkınızı artırır.”[9]
7.Resulullah (s.a.a): “Bekarlarınızı evlendirin, zira bu işle Allah onların ahlakını güzelleştirir, rızıklarını artırır ve mürüvvetlerini çoğaltır.”[10]
8.İmam Sadık (a.s): “Evli insanın kıldığı iki rekat namaz, bekar insanın kıldığı yetmiş rekat namazdan daha hayırlıdır.”[11]
_____________________________
[1] Nur, 32
[2] Rum, 21
[3] el-Bihar, 103/220/18
[4] a. g. e. s. 222/40
[5] a.g.e, s. 220/23
[6] a.g.e, s. 221/34
[7] Kenz’ul-Ummal, 44403
[8] el-Bihar, 103/221/25
[9] a.g.e, 103/217/1
[10] a. g. e. s. 222/38
[11] a.g.e, s. 219/15
2. Bölüm: Bekarlar
Resulullah (s.a.a): “Ölülerinizin en kötüsü bekarlardır.”[12]
Resulullah (s.a.a): “En kötüleriniz, bekarlarınızdır. Evli insanın iki rekat namazı, evli olmayan insanın kıldığı yetmiş rekat namazdan daha hayırlıdır.”[13]
3. Bölüm: Dini Kardeşleri Evlendirmenin Sevabı
İmam Sadık (a.s): “Her kim bir bekarı evlendirirse, aziz ve celil olan Allah kıyamet günü ona lütfüyle bakar.”[14]
İmam Kazım (a.s): “Üç kimse, Allah’ın Arş’ının gölgesinden başka hiç bir gölgenin olmadığı günde, Arş’ın gölgesi altında olur: Müslüman kardeşini evlendiren, ona hizmet eden ve sırrını örten kimse.”[15]
4. Bölüm: Çabuk Evlendirmeye Teşvik
İmam Rıza (a.s): “Cebrail, Peygamber’e (s.a.a) nazil oldu ve şöyle buyurdu: “Ey Muhammed! Rabbin sana selam gönderdi ve şöyle buyurdu: “Bakire kızlar, ağaç üzerindeki meyveler gibidirler. Meyve yetişince, onu toplamaktan başka bir ilaç yoktur. Aksi takdirde güneş ve rüzgar sebebiyle bozulurlar. Bakire kızlar da ergenlik çağına erince onlara kocadan (evlendirmekten) başka ilaç yoktur. Aksi takdirde, sapıklık ve fesattan güvende olamazlar.”
______________________
[12] a.g.e, 220/19
[13] Kenz’ul-Ummal, 44448
[14] el-Kafi, 5/331/2
[15] el-Hisal, 141/162
5. Bölüm: Evlilikte Kadının Dindar Olmasına Önem Vermek
Resulullah (s.a.a): “Her kim bir kadınla güzelliği sebebiyle evlenirse onda istediğini bulamaz. Her kim bir kadınla malı için evlenirse, Allah onu o mala havale eder. O halde dindar kadınlarla evlenin.”[17]
Resulullah (s.a.a): “Kadının yüz güzelliğini, din güzelliğine tercih etmemek gerekir.”[18]
Resulullah (s.a.a): “Birisi sizden kız istemeye gelir de onun dindarlık ve emanetçiliğini beğenirseniz ona kız verin. Eğer böyle yapmazsanız yeryüzünde bir çok fesat vücuda gelir.”[19]
İmam Hasan (a.s), kendisiyle kızının evliliği hususunda meşveret eden birine şöyle buyurmuştur: “Kızını takvalı biriyle evlendir. Zira eğer kızını severse, onu yüce tutar. Eğer sevmezse ona zulmetmez.”[20]
6. Bölüm: Mehiri Fazla Tutmayı Kınamak
Resulullah (s.a.a): “Ümmetimin kadınlarından en üstünü en güzel yüzlü olan ve mehri en az olan kadındır.”[21]
Resulullah (s.a.a): “En hayırlı mehir en hafif olanıdır.”[22]
İmam Sadık (a.s): “Kadının uğursuzluğu mehirinin çok oluşu ve eşine itaatsizliğidir.”[23]
7. Bölüm: Seçimde Dikkatli Olmak
Resulullah (s.a.a): “İyi ve salih bir aileyle evlilik yapın. Zira kanın etkisi vardır.”[24]
Resulullah (s.a.a): “Nutfeniz için iyi bir yer seçin. Zira kadınlar, erkek ve kız kardeşlerine benzer çocuklar doğururlar.”[25]
Resulullah (s.a.a) halka hitaben şöyle buyurmuştur: “Hazra’ud-Demen’den sakının.”Kendisine, “Ey Allah’ın Resulü! Hazra’ud-Demen ne demektir?” diye sorduklarında ise şöyle buyurdu: “Kötü bir ailede büyüyen güzel yüzlü kadın.”[26]
Resulullah (s.a.a): “Ahmak kadınla evlenmekten sakının, zira onunla oturmak insanı zayi eder ve çocuğu sırtlan sıfatlı olur.”[27]
_________________________
[17] a.g.e, 103/235/19
[18] Kenz’ul-Ummal, 44590
[19] el-Bihar, 103/372/3
[20] Mekarim’ul-Ahlak, 1/446/1534
[21] el-Bihar, 103/237/25
[22] Kenz’ul-Ummal, 44707
[23] Mean’il-Ahbar, 152/1
[24] Kenz’ul-Ummal, 44559
[25] a. g. e. 44557
[26] el-Bihar, 103/232/10
[27] a. g. e. s. 237/35
8. Bölüm: Kocanın Hakları
Resulullah (s.a.a): “Kadın üzerinde en büyük hak kocasınındır. Erkek üzerinde en büyük hak ise annesinindir.”[28]
Resulullah (s.a.a): “Kocasını sinirlendiren kadına eyvahlar olsun! Kocasının kendisinden razı olduğu kadına ne mutlu!” [29]
Resulullah (s.a.a): “Eğer birinin birine secde etmesini emretseydim, kesinlikle kadının kocasına secde etmesini emrederdim.”[30]
9. Bölüm: Kadının Hakları
Resulullah (s.a.a): “Cebrail bana sürekli kadını tavsiye etti. Öyle ki kötülüğü tespit edildiği hususlar dışında onu boşamanın caiz olmadığını zannettim.”[31]
Resulullah (s.a.a): “Kadının kocası üzerindeki hakkı, karnını doyurması, bedenini giydirmesi ve ona suratını asmamasıdır.”[32]
Resulullah (s.a.a): “Erkeğin kadına “Seni seviyorum” demesi asla kadının kalbinden çıkmaz” [33]
10. Bölüm: Erkeğe Hizmet
Resulullah (s.a.a): “Kocasına yedi gün hizmet eden kadına, Allah cehennemin yedi kapısını yüzüne kapatır ve cennetin sekiz kapısını yüzüne açar, böylece istediği yerden cennete girer.”
Daha sonra şöyle buyurdu: “Kocasına bir yudum su içiren kadının bu ameli kendisi için gündüzleri oruç tuttuğu ve geceleri ibadetle geçirdiği bir yıldan daha hayırlıdır.”[34]
İmam Sadık (a.s): “Ümmü Seleme, kadınların eşlerine hizmet etmesinin faziletini sorunca, Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Kadın, kocasının evinde düzenlemek maksadıyla bir şeyi bir yere nakledince Allah ona bakar ve her kime Allah bakarsa ona azap etmez.”[35]
İmam Kazım (a.s): “Kadının cihadı kocasına güzel eşlik etmesidir.”[36]
11. Bölüm: Kadına Hizmet
Resulullah (s.a.a): “Karısına bir su içiren erkek mükafata erişir.”[37]
Resulullah (s.a.a): “Erkeğin ailesinin yanında oturması Allah-u Teala’ya, bu benim mescidimde itikafa girmesinden daha sevimlidir.”[38]
Resulullah (s.a.a): “Eşinin ağzına doğru lokmayı kaldıran erkek sevap elde eder.”[39]
________________________
[28] Kenz’ul-Ummal, 44771
[29] el-Bihar, 103/246/24
[30] el-Kafi, 5/508/6
[31] el-Bihar, 103/253/58
[32] a. g. e. s. 254/60
[33] el-Kafi, 5/569/59
[34] İrşad’ul-Kulup, 175
[35] el-Bihar, 103/251/49
[36] el-Kafi, 5/507/4
[37] Kenz’ul-Ummal, 44435
[38] Tenbih’ul-Havatir, 2/122
[39] Muheccet’ul-Beyza, 3/70
12. Bölüm: Kocasına Eziyet Etmek
Resulullah (s.a.a): “Her kimin kendisine eziyet eden bir karısı olursa, bütün ömrü boyunca oruç tutsa bile, kocasına yardım edip onu hoşnut etmedikçe Allah o kadının namazını ve güzel amelini kabul etmez…Erkek de karısına eziyet eder ve ona zulmederse aynı bu günah ve azabı görür.”[40]
Resulullah (s.a.a): “Kendisi dayak yemeye daha müstahak olduğu halde karısını döven kimseye şaşarım.”[41]
İmam Sadık (a.s): “Kocasına eziyet eden kadın mel’undur, mel’undur! Kocasına saygı gösteren, ona eziyet etmeyen ve her zaman emrine itaat eden ise, mutludur, mutludur!” [42]
13. Bölüm: Kadının Kötü Ahlakına Sabretmek
Resulullah (s.a.a): “Allah için ve mükafat ümidiyle karısının kötü ahlakına sabreden erkeğe Allah-u Teala sabrettiği her gece ve gündüz için Eyyub’a (a.s) gördüğü bela karşılığında verdiği mükafatı bağışlar. O kadının günahı da her gece ve gündüz çakıllıktaki çakıl taşları sayısınca olur.”[43]
Resulullah (s.a.a): “Kocasının kötü ahlakı karşısında sabreden kadına Allah Asiye binti Muzahim’in sevabını bağışlar.”[44]
14. Bölüm: Saliha Kadın
Resulullah (s.a.a): “Mümin aziz ve celil olan Allah’tan sakınmaktan başka saliha kadından daha iyi bir şeyden hayır görmemiştir.”[45]
Resulullah (s.a.a): “Dünyanın en hayırlı metası saliha kadındır.”[46]
Resulullah (s.a.a): “Saliha kadın erkeğin saadetindendir.”[47]
15. Bölüm: Kötü Eş
Resulullah (s.a.a): “En kötü şey, kötü kadındır.”[48]
İmam Sadık (a.s): “Müminin en galip düşmanı kötü kadındır.”[49]
İmam Sadık (a.s): “Allah Resulü’nün (s.a.a) dualarından biri de şuydu: “Allahım! Yaşlılık çağım gelmeden beni yaşlatan kadından sana sığınırım.”[50]
_______________________
[40] Vesail’uş-Şia, 14/116/1
[41] Cami’ul-Ahbar, 447/1259
[42] el-Bihar, 103/253/55
[43] Sevab’ul-A’mal, 339/1
[44] el-Bihar, 103/247/30
[45] Kenz’ul-Ummal, 44410
[46] a. g. e. 44451
[47] el-Kafi, 5/327/4
[48] el-Bihar, 103/240/52
[49] el-Fakih, 3/390/4370
[50] el-Kafi, 5/326/3
16. Bölüm: Ailesinin Geçimini Temin Etmekte Riayet Edilmesi Gerekenler
Resulullah (s.a.a): “Her kim pazara girer, bir hediye alır ve onu ailesine götürürse, bir grup aç insana sadaka götüren kimse gibidir ve hediye vermekte kızlardan başlamak gerekir.”[53]
İmam Zeynel Abidin (a.s): “Allah ailesini daha fazla nimet ve refah içinde yaşatan kimseden daha çok hoşnuttur.”[54]
17. Bölüm: Düğün Davetini Kabul Etmenin Adabı
Resulullah (s.a.a): “Düğün merasimine davet edildiğinizde ağır davranın. Zira bu merasim insana dünyayı hatırlatmaktadır. Ama bir cenazeyi teşyi etmeye davet edildiğinizde acele davranın. Zira bu merasim insana ahireti hatırlatır.”[55]
Resulullah (s.a.a): “Sizden birisi düğün yemeğine davet edildiğinde kabul etsin.”[56]
18. Bölüm: Evliliği İlan Etmeye Teşvik
Resulullah (s.a.a): “Bu evlilikleri açıkça yapın ve onları camilerde düzenleyin.”[57]
Resulullah (s.a.a): “Evlilik merasimini açıkça, kız istemeyi ise gizlice yapın.”[58]
_____________________
[53] el-Bihar, 104/69/2
[54] a.g.e, 78/136/13
[55] a.g.e, 103/279/2
[56] Kenz’ul-Ummal, 44617
[57] a. g. e. 44536
[58] a. g. e. 44532