18 Haziran 2013 Salı

İslamî Ölçülere Uygun Düğünler




Peygamberimiz (sav) buyuruyor ki:

“Üç kişi vardır ki, onlara yardım etmek Allah’ın üzerine bir haktır. Bu üç kişi şunlardır:

-Allah yolunda cihâda çıkan Mücahid

-Hürriyete kavuşmak için belirli bir bedel ödemesi şart koşulan kişi (Mükâteb)


-İffetli bir hayat yaşamayı arzu ederek evlenen kişi.”(1)

DÜĞÜNLER, TAKVA VE İHLAS ÖLÇÜSÜDÜR

Düğün, baba evinde onyedi yılı aşkın bir müddetle üzerine titrenerek titizlikle yetiştirilmiş taptaze bir gülfidanının yeni goncalar açması için bir başka bahçeye intikali münasebetiyle iki tarafın yaşadığı sevincin ve mutluluğun yakın akrabalar, samîmî dostlar, değerli arkadaşlar ve seçkin davetlilerle paylaşılması olayıdır.

Yepyeni mutlu bir hayatın başlangıcı olan düğünlerimiz, gayet tabiî olarak İslâmî kişiliğin mânevî değerlerimizin, olduğumuz medeniyet anlayışının simgesi olmalı, haramla lekelenmemelidir.

Kadının tesettür şekli; onu kimliğini, kişiliğini, hayat anlayışa, sosyal statüsünü, takvâ ve iffet anlayışını sergilediği gibi, düğünler de düğün sahiplerinin takvâ ve ihlas derecesinin, sahip oldukları hayâ anlayışının açık göstergesi olmaktadır.

Peygamberimiz’in (sav) sünnetinde düğünlerin neşe ve coşku içerisinde, sevinç ve mutluluk çevreye duyurularak alenen icra edilmesi uygun görülmüş, ancak cahiliyet adetlerine uyularak, çalgılı, tesettürsüz, mahrem ve nâ-mahrem ölçüsünün dikkate alınmadığı düğünlere izin verilmemiştir.

Nebevî ölçüler çok açık ve net olmasına rağmen âdet ve geleneklerin ağır basması nedeniyle ve çevrenin etkisiyle günümüzde düğün konusunda müslümanların farklı anlayışlara sahip olduklarını görüyoruz. Her konuda olduğu gibi bu konuda da “aşırı tavizkâr” ve “aşırt titiz” anlayışın ortasında ideal “itidal” çizgisini yakalama çabaları da yaşanmaktadır.

Her noktada ölçü ve ilke bazında Saadet Çağı›nı örnek alan şuurlu mü›min, gayet tabiî olarak o altın çağdaki düğünlerin nasıl yapıldığını görecek, Peygamberimiz›in (sav) kendisinin, kızlarının ve ashabının tekellüfsüz, israfsız, sade ve nezih düğün şekillerini inceleyecek ve «aile halkına en hayırlı davranışı sergileyen” Allah Rasûlü’nü kendisine örnek olarak alacaktır.

Peygamberimiz (sav) cahiliyet döneminden yeni kurtulan insanlara İslâm’ı tebliğ ederken yaşanmakta olan âdet ve geleneklere, o gün var olan kültürel yapıya sert ve katı müdahalede bulunmamış, sadece toplumu ıslah etme ve yeniden yapılandırma yolunu seçmiştir.

Peygamberimiz (sav) gençlik yıllarında iki defa Nur Dağı civarında koyun güderken Mekke’li gençlerin eğlencelerine katılmak istemiş, her ikisinde def çalınarak şarkı söylenerek icra edilen bir düğünle karşılaşmış, güneş çarpması sonucu uyuyakalmış, Mekke›li gençlerin eğlencelerine katılamamıştır. Peygamberimiz (sav) bunu Allah Teâlâ’nın kendisini kötülüklerden koruması olarak değerlendirmiştir.(2)

Asr-ı saadette yapılan düğünlerde yer yer def çalındığı ve ezgiler söylendiği rivayetleri sahih hadislerde yer almaktadır. Bu düğünlerde söylenen bir ezgide tevhid inancına aykırı sözlere Peygamberimiz (sav) müdahale etmiştir. Peygamberimiz (sav), “Aramızda yarın ne olacağını bilen bir var” ifadesini duyunca; “Yarın ne olacağını sadece Allah bilir. Siz, bunun yerine “Size geldik.. Size geldik.. Bizi selamlayın.. Biz de sizi selamlayalım, deseniz ya!..” demiştir. (3)

Son derece hassas, takvâ sahibi âlimler her konuda olduğu gibi mûsikî ve eğlence konusunda da titiz bir tutum sergilemişler, Efendimiz’in (sav) bu konudaki sünnetini yorumlarken, düğün ve bayram dışında eğlenceye sıcak bakmamışlardır. İslâm âlimlerinin bu konuda titiz davranmalarına, belki de nefsî arzuların ağır bastığı “eğlencelerde” mübah ve helâl sınırını korumanın zorluğu neden olabilir.

Hadîs-i şeriflerde yer alan müzik ve eğlenceyi sınırlayıcı ve yasaklayıcı ifadeler sebebiyle, İslâm tarihi boyunca genel anlamda eğlence ve mûsikî konusunda “cevaz” veren âlimler daima azınlıkta olmuş, bu âlimler bile daima ihtiyatlı ifadeler kullanmışlar, mûsikî parçalarında kullanılan sözlerin tevhid inancına aykırı olmaması, içki ve fuhuş gibi haramlara özendirmemesi, nağmelerin şehveti gıcıklayıcı olmaması, fitneye sebep olmaması, nâ-mahrem kadın sesi olmaması, (def ve ney gibi nefis üzerinde menfî etkisi olmayan aletler dışında) müzik aletlerinin kullanılmaması gibi şartlar zikretmişlerdir. Kahramanlık marşları, ilahî ve kasideler, kâinattaki güzellikleri anlatan ezgiler gayet tabiî olarak caiz görülmüştür.

 Müzik aletleri konusunda hadîs-i şeriflerde genel ifadeler kullanılmış, def ve ney gibi bazı müzik aletlerine şartlı olarak cevaz ve ruhsat verilmiştir. Sahih-i Buharî’de yer alan “Ümmetimden öyle bir kavim olacak ki, onlar zinayı, ipek elbise giymeyi, içkiyi ve müzik aletlerini helal sayacaklar”(4) hadîs-i şerifi bu konudaki en açık hadîs-i şeriflerden biridir.

Düğünlerde kadınların kendi aralarında eğlenmeleri konusu ise, nâ-mahrem erkeklere görünmeme, haram işlememe, İslâmî edeb ölçülerini ihlal etmeme, fasıkların adetlerini taklit etmeme şartıyla “caiz” görülse bile; düğün eğlenceleri günümüzde genellikle haramlarla içice olduğu ve istismara açık olduğu için “takvâ” çizgisine aykırı görülmüştür.

Her konuda olduğu gibi bu konuda da fütursuzca cevaz fetvası veren günümüzdeki bazı din adamları, düğünleri mahallî geleneklerin damgasını taşıyan kültürel olaylar olarak nitelemekte, İslâmî anlamda bir düğün icra etme düşüncesi ve kaygısı taşımamaktadırlar. Mânevî ilkeleri bilerek veya bilmeyerek gözardı eden “Topluma Şirin Görünme” mezhebinin temsilcileri “İslâmî Düğün” kavramını bile anlamsız bulmaktadırlar.

İSLAMÎ DÜĞÜN MODELİ

Ancak özellikle büyük şehirlerde birbirleriyle sık sık görüşemeyen kimselerin görüşmesine vesile olan düğünlerde, kalabalığın uğultusu ve çocukların gürültüsünden dolayı en güzide programlar bile gönül huzuruyla izlenememekte, sanki “âdet yerine gelsin” kabilinden bir program uygulanmaktadır.

Düğünlerde miting meydanı gibi bir hatibin inip öbürünün çıkması şeklinde artarda kürsüye çıkan hatiplerin bitmek bilmeyen konuşmaları ne kadar yersiz ve anlamsız ise; istese de istemese de yeteri kadar müzik gıdası(!) alan günümüz insanının, sanki gazinoda imiş gibi, düğün salonunda sadece müzik ve eğlence ile meşgul edilip ona sosyal, ailevî ve mânevî anlamda hiç mesaj verilmemesi de o kadar yersiz ve anlamsızdır.

Üzüntüyle ifade edelim ki, bazı samîmî çabalara rağmen, altını çizerek söylüyorum profesyonel anlamda «İslâmî Sayılabilecek Özgün Düğün Müziği” hâlâ oluşturulamamıştır. İdeal İslâm Ailesi kurmaya talip müslüman gençlerimiz, gayet haklı olarak düğünlerinde arzu edilen anlamda piyasa insanından farklı özel bir düğün programı gerçekleştirmeyi arzu etmekte, düğünlerinde “ihlas ve takvâ” sahibi ilim adamlarının da onayını alan tereddütsüzce ve çekinmeksizin icra edilebilecek İslâmî ölçülere uygun yeni düğün ezgilerinin ve alternatif düğün mûsikîsinin geliştirilmesini istemektedirler.

Bu boşluğun farkında olan birçok hatip, düğün konuşmalarında gayet haklı olarak düğün evinin “matem evi” olmadığını söylemekte, sadece konuşmalarla yetinilmemesini; ölüm ilahîleri ve cenaze marşları yerine mubah düğün ezgilerinin söylenmesini, günümüzde medyatik insanın ilgi alanlarını da dikkate alarak düğüne özgü gülme, eğlenme, şakalaşma, fıkra, mizah, skeç, latife türünden renkli bir programın uygulanması tavsiye etmektedirler.

Her kesimin arzu ettiği müziği bulabildiği bir zamanda, bizim bu konudaki derdimizi anlayabilen sanat ruhlu, mûsikî-şinas kardeşlerimizin; tarihî, millî ve mânevî değerlerimizi ön plana alan yepyeni bir anlayışla, elimizdeki tasavvufî ve mahallî mûsikî parçalarından da yararlanarak, haramlara hiç düşmeksizin, helallerde aşırı gitmeksizin icra edilmek üzere; olan tatlı güfteleri, ince mesajları, ney müziğini andıran lahutî besteleri, kulak üzerinde şehevî ve cinsel etki bırakmayan hoş nağmeleri ile piyasaya alternatif olabilecek “İslâmî Anlamda Özgün bir Düğün Müziği” oluşturmaları samimî temennimizdir.

Kanaatimizce; sesiyle, sözüyle, sevgisiyle, çizgisiyle, fiziğiyle, gönlüyle toplumun azımsanmayacak büyük bir kesimi tarafından kabul gören gibi samîmî, şuurlu, mûsikî-şinas genç kardeşlerimize; ayrıca alternatif programlar icra edilmesini arzu eden düğün salonu işletmecilerine, bu konunun önemine ve ciddiyetine inanan yetki ve imkân sahiplerine, “İslâmî Düğün Modeli” boşluğunu doldurma konusunda büyük görev ve sorumluluk düşmektedir.

DİPNOTLAR:

1) Tirmizi: Fedailü’l-Cihad 20; Nesaî: Nikâh 5; İbn Mace: Itk 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/251, 437;

2) İbn 1 Hıbban, Sahih: 3/56;

3) Heysemî, Mecmeu ‘z-Zevâid: 8/129; Heysemî, Mecmeu ‘l-Bahreyn: 4/178; Taberanî, el-Mu’cemu’s- Sagîr. 1/124;

4) Buharî: Eşribe 6

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder