Allah Teâlâ’nın düşmanlarına karşı yapılan muharebedir cihâd. Hakikat ehillerinin dilinde, Şerî emirlerin yerine getirilmesi için, azgın nefse karşı yapılan muharebenin adıdır cihâd. Kötülükle emreden nefse boyun eğmemektir asıl cihâd. Nefisle anlaşıp, dost olmamak diye de tarif edilmiştir cihâd.
Halkın cihâdı, yükümlü olunan emirleri yerine getirmektir. Seçkin sınıfın cihâdı, kötü ahlâktan güzel ahlâka geçiştir; açlık ve uykusuzluktur; halleri kirlerden arındırmaktır.
Allah Teâlâ’ya kavuşmanın en güzel yolu cihâddır.“Andolsun, sizi biraz korku, (biraz) açlık, (biraz da) mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere (lutf-ü keremimi) müjdele. (Bakara, 155) âyetinde geçen sıkıntılara katlanıp, Mevlâ’ya ulaşmaktır gâye.
Allah Teâlâ’dan korkup, haramlardan kaçmadıkça, faiz ve zinadan uzaklaşmadıkça İlâhî pâyeye nâil olunmaz.
Mideyi, yasaklanan yiyeceklerden, şüpheli taamdan men etmedikçe, vâsıl-ı ilallah olunmaz.
Varlığını yolunda sarf edip, başı Hak Teâlâ’nın yoluna koymadıkça hiçbir şey hâsıl olmaz.
Yârdan ve diyardan geçmedikçe İlâhî fetih müyesser olmaz.
Senin aşkınla mecnûnum ve lâkin iştihârım yok
Demâdem dâğ-ı hasretle figandan başka kârım yok
Metâ-ı lütfunu almak için sermâyesiz geldim
O türlü bir teh-i destim ki hattâ ihtiyârım yok
Ne ilm-ü marifet verdin ne câh-u menkibet yâ Rab
Bi-hamdillâh ki bir zerre medâr-ı iftihârım yok
Benî nev-i beşer resminde ancak bir heyûlâ var
Cihânda kâm alırdım ben olaydı ger o varım yok
Ne dârım var benim Esad ne de meyl-i diyârım var
Cemâl-i yârdan başka diğer bir intizârım yok.
Divan-ı Esad’dan
“Bizim uğrumuzda mücâhede edenler (e gelince:) Biz onlara elbette yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah her halde ihsan erbâbıylı beraberdir.” (Ankebut, 69) Allah Teâlâ için amel yapanlar, hidayet üzerine hidayete mazhar olurlar. Allah Teâlâ için nefsinin ıslahına çalışanlar “Mutmainne” sıfatına ererler. “Ey Rabbine itaat eden huzura ermiş ruh! Dön Rabbine, sen O’ndan O senden hoşnut olarak! Gir kullarımın içine! Gir cennetime!” (Fecr, 27-30)
İlim yolunda gayret edenler, ilme nâil olurlar. Aleyhissalât ü Vesselâm Efendimiz, “Kim ilim öğrenme niyeti ile yola çıkarsa Allah ona cennet yolunu kolaylaştırır.”
“Kim ilim talebesi olduğu halde vefat ederse onun ile nebîler arasında, bir derece farkı kalır ki o da şahadettir.” (Yani ilim talebesi ölürse şehit olarak vefat eder.)
“İlim sahibine bütün varlıklar duâ ve istiğfarda bulunurlar; hatta deniz dibindeki balık dahi rızkımızın artmasına sebep oldu diye ilim sahibine duâ eder.”
“Allah Teâlâ’ya ibadet ve itaat yolunda kim nefsiyle mücahede ederse (gayret gösterirse) gerçek mücahiddir.” buyurur.
Bedeni ibadetle, ibadetin nûruyla da kalbi ihya etmeyi tavsiye eder Ebu Ali ed-Dekkak (ks).
Kim nefsine muhalefet etmezse, “üns” dostluk şarabından bir yudum dahi içemez demiştir arifler.
Mücâhede etmedikçe, nefse galebe çalmadıkça, bu kudsî yolun kapısı açılmaz demiştir marifet ehilleri.
Eğer İlahi lütfa erelim diyorsak:
Lüzumsuz söz etmeyeceğiz,
Uykumuz gelmedikçe, gafletle yatmayacağız,
Açlık hissi duymadıkça, kıtlıktan çıkmış gibi yemeyeceğiz.
ALEMDAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder