6 Mayıs 2012 Pazar



         Melaikeye imanın faydaları yalnız ahrete bakan cihette değildir. Dünya hayatında dahi insan için huzur sebebi olan pek çok meyveleri vardır. Onlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz.

        İnsanlar yalnız kaldıklarında Allah’ın koruyucu, masum, şerefli ve âbid kulları olan meleklerinin bulunduğunu düşünmeleri onları yalnızlık ve boşluk duygusundan kurtarır. Hususan gurbete düşmüş, dağ bağ köşelerinde yalnız kalarak teselli verici işlerden mahrum kalan bir insan, “Hâlıkımın hadsiz melaike kulları her tarafta bulunduğu gibi, bu gurbetimde de çokturlar. Ben yalnız değilim, sıkılmam anlamsızdır" diyerek, meleklere imandan dostane bir zevk alır. Boş zannettiği dünyası onların varlığı ve zikirleriyle şenlenir. Hüzün içindeki âlemini sevinçlerle güldürür.

        Mesela, ruhlarımızı dört büyük melekten biri olan Azrail (as)’ın kabz ettiğine iman ederiz. Bu imanımızın bizler için şöyle güzel bir meyvesi vardır. İnsanın en kıymetli ve üstünde titrediği malı, onun ruhudur. Mümin bir insan imanıyla bilir ki vefatıyla birlikte o kıymetdar ruhunu Azrail (as) gibi kuvvetli ve emin bir ele teslim edecektir. Allah’ın emriyle vazife yapan ve ruhunu zayi' olup fenaya gitmekten koruyacak öyle büyük bir meleğe teslim etmekten imanının kuvveti nispetinde büyük bir ferah derin bir huzur hisseder.

        İnsanın amelini yazan Kiramen Kâtibîn  meleklerine iman etmemizin de aynen bu meyve gibi çok tatlı meyveleri var. Mesela, her insan kıymetli bir sözünü ve fiilini bâkileştirmek için iştiyakla yazarak veya şiirle, hattâ kamera ile kaydetmeye çalışır. Hususan o fiillerin cennette bâki meyveleri bulunsa, onları muhafaza etmeye daha ziyade iştiyak duyar.  Yazıcı melekler insanın omuzlarında durup onları Cennet’in ebedî manzaralarında göstermek ve sahiblerine daimî mükâfat kazandırmak için kaydederler. Bunu bilmekten gelen saadet o kadar şirin bir haldir ki tarif edilemez.

        Meleklere iman meyvesinin Münker ve Nekir'e aid bir nümunesi ise şöyledir: Herkesin muhakkak gireceği bir alem, ahiret hayatının başlangıcı olan kabir alemidir. İnsan o kabirde kendini yalnız, kimsesiz, karanlık, soğuk, daracık bir yalnızlık hapsi içinde düşündükçe bundan dehşet alır. Fakat imanın kuvvetinden aldığı bir ümidle o kabri cennet bahçelerinden bir bahçe olarak görürken o sırada Münker, Nekir taifesinden dost simalı iki mübarek arkadaş çıkıp geleceğini bilmek ve onunla imana dair münazara tarzında tatlı bir sohbet yapacaklarını düşünmek insanın kabre bakışını değiştirir. Kabri gibi kalbi de ferahlar, genişler ve nurla dolar. Kabrin zahiren soğuk yüzü melaikeye iman ile sevimli ve sıcak bir meskene inkılap eder.

        Meleklere imanın dünya saadetine sebep olan diğer bir numunesi de şudur: Hakiki iman dersini alan masum bir çocuk, yanında bulunan ve kardeşinin vefatı sebebiyle ağlayıp feryad eden diğer bir arkadaşına: “Ağlama, şükreyle! Senin kardeşin meleklerle beraber cennet'e gitti; orada gezer, bizden daha iyi keyfedecek, melekler gibi uçacak, her yeri seyredecek diyerek ona teselli verir. Feryad eden arkadaşının ağlamasını tebessüme ve sevince çevirir.

       Aynen bu çocuk gibi yakını vefat eden kuvvetli iman sahibi her bir mümin, imanın nuruyla anlar ve bilir ki, “O vefat eden dostum, insanlara bedel melekler ve hurilere arkadaş olmaya gitti. Bu dünyanın tehlikelerinden ve günahlarından kurtuldu” der, Rabbine şükreder. İşte melaikeye imanın verdiği bu meyveler gösteriyor ki, ahret gibi dünya saadeti dahi yalnız imanda ve Allah’a kul ve asker olmaktadır. Bütün huzursuzluklar, ruhi sıkıntılar ve teselliden tamamen mahrum kalmak küfür ve dalalet karanlıklarındadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder