Allah u Teâlâ (cc) hazretleri şöyle buyuruyor: "Ey Muhammed deki: işte benim yolum budur.
Ben ve bana uyanlar, insanları, Allah'ın yoluna körü körüne değil, bilgiyle davet ederiz.
Allah'ı layık olmadığı şeylerden tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim." (Yunus, 108)
Ehl-i tahkîk bu âyetin mânâsına atfen; dünyadaki insanlardan her biri Allah'ın isimlerinden
her bir ismin mazharı ve mahkûmu olmuştur. Ve bu ilâhî isimler, her bir kulda tezahür ettiği şekliyle sessiz bir tebliğdir, davettir.
Şimdi basîretin ne demek olduğuna gelelim: Basîret demek, Allah'ın nûrunun vermiş
olduğu kudsî kudretle, insanın kalp gözünün açılması, ve aklın idrak mekanizmasının bu kudsî güç sayesinde üstün derecelere ulaşmasıdır. Bu kudsî kudret, basîret sahibi olan kimseyi şekk'ten şüpheden ve hayretten halâs eyler.
Şeyhü'l-islâm hazretleri bu mevzuda şöyle demiştir: "Basîret, seni hayretten halâs
eden (arındıran) bir nurdur. Onun delile, açıklamaya ve isbata ihtiyacı yoktur. Yani basîret kudsî nurla münevver ve mükemmel olan akıldır. O akıl eşyanın hakîkatini delilsiz olarak idrâk eder. Hakkı zahir, bâtılı zail görür.
Basiret sahibi işlediği fiillerin akibetinden korkusuzdur. Ve o fiillerin neticesinden
ona zarar gelmez. Meşâyih-i kiramın gönül gözü dedikleri nûr budur. Dide-i cân ve dil (gönül) ya vehbîdir veya kesbîdir. Bu ilim, marifeti kazanmakla ve insanın kalbinin kötülüklerden temizlenmesiyle kazanılır. Bunu kazanan kimseye ise; sahib-i basiret yani "basiret sahibi" denir. |
20 Ocak 2013 Pazar
Basiret
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder