31 Ağustos 2012 Cuma

Çocuklara ve Gençlere İslâm’ı Nasıl Anlatmalıyız?

A. GİRİŞ

Bazı insanlar, özellikle gençlerden bir kısmı İslâm’ı bir bütün olarak kavrayamamaktan yakınmaktadırlar. Bu konuda, 1983-2010 yılları arasında derse gittiğimiz Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümünde “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ve Öğretim Yöntemleri” isimli dersi okuturken öğrencilerimizin çok sayıda ilginç sorularına muhatap olduk. Sorulardan biri de şöyle idi:

- Hocam, ilk ve ortaöğretimde yıllarca Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi okuduk ama din / İslâm bir bütün olarak hâfızamızda yer etmedi. Bazen camide bir vaaz dinledik veya bir dinî sohbette bulunduk, hocalar hep güzel şeyler anlattılar ama her biri İslâm’ın bir yanını, bir yönünü dile getirmiş oldu. Çocukların ‘boz-yap’ oyunlarındaki gibi bölük-pörçük bilgiler hafızamızda var ama o parçaları bir bütün halinde birleştirmekte zorlanıyoruz. İslâm’ı bir bütün halinde hafızamıza yerleştirebilmemiz için bir anlatım yapar mısınız?..

Evet soru böyle idi… Zor bir soru idi. Bu zor soruya eskilerin deyimiyle; “efradını cami, ağyarını mani” cevap bulabilmek, isteğe uygun bir anlatım yapabilmek için yıllarca düşündük, anlatım denemeleri yaptık. Yaptığımız anlatımı gerek İlâhiyat ve Eğitim Fakültesindeki öğrencilerimizle gerek yaz tatillerinde Milli Eğitim Bakanlığınca düzenlenen Hizmet İçi Eğitim Kursuna katılan Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmenleriyle paylaşarak ve tartışarak aşağıda özetlemeye çalıştığımız anlatım yöntemini geliştirdik. İnşallah maksada uygun bir anlatım denemesi geliştirebilmişizdir.

B. ANLATIM

Anlatımımızı üç ayrı şahıs üzerinden yapabiliriz. Birincisi; Allah’a, Peygambere ve diğer iman esaslarına tereddütsüz inanan, ibadetlerini eksiksiz yapan, nefsinin olumsuz arzularına ve şeytana uymadan, ahlâklı ve günahlardan sakınan bir insan olarak hayatını sürdüren yani iyi bir mümin ve Müslüman olarak yaşayan insan, İkincisi; Allah’a, Peygambere ve diğer iman esaslarına inanmakla birlikte, ibadetleri bazen yapan bazen terk eden veya bazılarını yapıp bazılarını terk eden, zaman zaman nefsinin olumsuz arzularına ve şeytana boyun eğerek fırsat buldukça hırsızlık yapmak, işine geldiği zaman yalan söylemek, içki içmek, zina yapmak, kumar oynamak...vb. büyük günahlar işleyen, ahlâkı zayıf insan, Üçüncüsü ise; Allah’a, Peygambere inanmayan, bundan dolayı İslâm’a göre münkir, “kâfir” veya ikiyüzlü davranışlarından dolayı “münâfık” olarak nitelendirilen, hep nefsinin arzularına ve şeytanın isteklerine boyun eğerek yaşayan insan...

Şimdi İslâm’ı bu üç insanın hayatı üzerinden anlatmaya çalışalım. Anlatımı ilköğretim seviyesindeki çocuklarla gençlerin gelişimlerini ve anlama yetenek ve kapasitelerini dikkate alarak yapacağız. İnancımız o ki; eğer biz çocuklara ve gençlere İslâm’ı uygun metot ve yöntemlerle bir bütünlük içerisinde anlatabilirsek, umulur ki onlar İslâm’ı bir bütün olarak hâfızalarına yerleştirebilecekler ve daha sağlıklı bir inanca sahip olabileceklerdir.

1. İyi Bir Mümin ve Müslüman’ın Hayatı Üzerinden İslâm’ın Anlatımı

a. İslâm’a giriş

Anlatıma, şöyle bir soru ile başlayabiliriz:

- Çocuklar / gençler, alabildiğine geniş, etrafı çok yüksek duvar ve demir parmaklıklarla çevrili, içi rengarenk güllerle bezenmiş bir bahçe var. Bahçenin ortasında ve yüksekçe bir yerde ise; altı basamaklı merdivenle çıkılarak girilebilen bir ev bulunmaktadır. Evin bir girişi, geniş bir salonu ve üç de odası ve tabii WC ve banyosu mevcut... Böylesine güzel bahçeli bir eve sahip olmak ister misiniz?!.. Böyle bir soruya karşılık onlardan farklı cevaplar gelebilir.Kimi:

- Böyle bir evi nasıl alalım? Bizim böyle bir evi alabilecek kadar paramız yok ki... derken, kimi:

- Bizim zaten öyle bir evimiz / yazlığımız var, diyebilir... vb.

Bu tür cevaplara karşılık:

- Hayır, benim bahsettiğim ev, para ile alınmaz, bedavadır. Üstellik, babanıza, annenize, dedenize ait olan evleri de kastetmiyorum. Bu evi siz alacaksınız ve kendinize ait olacak... Çocuklar / gençler bu açıklama karşısında iyice meraklanırlar. Bunun üzerine konuya şöyle devam edilebilir:

- Paranız olsun-olmasın, sizin gibi çocuk veya genç yahut yetişkin insan olması da fark etmez, isteyen herkes böyle bir eve sahip olabilir. Ancak böyle bir eve sahip olmak isteyen kişinin önce onun kapısını açabilecek anahtarı elde etmesi gerekir. Bu anahtar, özel anlamı olan bir cümleden ibarettir ve bahçe kapısının üzerinde yazılıdır. Bu cümleyi kim içten okur / söyler ve kalpten benimserse, kapıya sinyal gider ve kapı kendiliğinden açılır. Eğer kişi bu cümleyi sadece dili ile söyler de içten benimsemezse kapı açılmaz. Çünkü kapının açılması için sinyal gitmemiş olur. Evet çocuklar, şimdi söyleyin bakalım; kapının açılması için söylenmesi gereken anahtar cümle ne olabilir?!..

Bu açıklama üzerine cevap olarak çocuklardan kimi:

- Kelime-i Şehâdet,” kimi “Kelime-i Tevhid” olduğunu söyleyebilir. Kimi de; “Eûzü-Besmele” veya yalnızca “Besmele” diyebilir. Belki bazen cevabı bilen çocuk / genç çıkmayabilir de... Eğer çocuklar tarafından doğru cevap bulunmuşsa tasdik edilerek, bulunamamış ise, anlatan kişi tarafından cevabı açıklanarak konunun anlatımına başlanabilir:

- Evet, çocuklar, kapının üzerinde yazılı olan ve “anahtar cümle” olarak kabul ettiğimiz Kelime-i Şehâdettir. Yani: “Eşhedü en-lâ ilâhe illaallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû verasûlüh” ifadesidir. İşte aslı böyle olan ve: “Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka bir ilah yoktur ve yine ben şahitlik ederim ki Hz. Muhammed O’nun kulu ve elçisidir” anlamındaki Kelime-i Şehâdeti ve anlamını içten benimseyerek okuyan herkese böyle bir bahçenin kapısı kendiliğinden açılır. Kişi, Kelime-i Şehâdetle İslâm’a veya buradaki benzetmemizle adına “İslâm Bahçesi” denilen bahçeye giriş yapar. Böylelikle kişi, Müslüman olmuş olur. Ancak kişinin Müslümanlığı için yalnızca Kelime-i Şehâdeti okuyup benimsemesi yetmez,” denildikten sonra anlatıma devam edilir:

b. İslâm’ın inanç esasları

- Kelime-i Şehâdeti içten benimseyerek okuduk, kapı açıldı ve bahçeye / İslâm’a girdik. Peki bahçenin içinde neler olabilir?

Şimdi bir göz atalım:

Bahçe misk gibi kokulu, rengârenk güllerle, çiçeklerle bezenmiştir. Havuzundaki fıskiyeden sular fışkırmaktadır. Her tarafta kuşlar cıvıl cıvıl ötüşmekte ve insanı dinlendirmektedir. Bahçenin giriş kapısından eve doğru o güzelim misk kokulu güllerin ve çiçeklerin arasından giden bir yol vardır. Bu yoldan yürüyerek eve yaklaşıyorsunuz. Ancak, evin giriş kapısına ulaşabilmeniz için altı basamaklı bir merdiven çıkmanız gerekmektedir.Altı basamaktan her birinin yanında ise, bir tabela var ve siz o tabelaların üzerindeki yazıları okuyarak ve onları da içten benimseyerek basamakları çıkıyorsunuz.

1. basamakta: Allah’a inanıyorum,

2. basamakta: Meleklere inanıyorum

3. basamakta: Kitaplara inanıyorum

4. basamakta: Peygamberlere inanıyorum

5. basamakta: Ahiret gününe inanıyorum

6. basamakta: Kadere inanıyorum

diyorsunuz ve mü’min / inanmış kişi olarak evin kapısının önüne gelmiş oluyorsunuz. Çünkü bu altı esasa içten inanan kişiye mü’min denir.

- Çocuklar, bildiğiniz gibi, burada sıralananlara İmanın şartları denir. Bu altı maddenin sıralandığı esaslar inandım anlamına gelen âmentü kelimesi ile başlayan ve âmentü esasları olarak da anılan bir dua cümlesi ile özetlenmektedir. Büyükküçük herkesin bilmesi gereken Âmentü cümlesini hep birlikte okuyalım:

“Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusulihî ve’lyevmi’l-âhiri ve bi’l-kaderi hayrihî ve şerrihî minallâhi Teâlâ ve’l-ba’sü ba’de’l-mevti, hakkun: Eşhedü en lâ ilâhe illaallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resulühû.”

c. İslâm’ın şartları / ibadetler

- Şimdi sıra geldi o güzelim bahçenin ortasında yer alan güzel ve şirin evin kapısını açmaya... Evin kapısını nasıl veya ne ile açabiliriz?.. İsterseniz, evin kapısını açmadan önce sevgili Peygamberimizin bir sözüne / hadisine kulak verelim. Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki: “İslâm dini beş şey üzerine kurulmuştur:
Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed (s.av)’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet / tanıklık etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucunu tutmaktır. “Bu sözü ile Sevgili Peygamberimiz, İslâm’ın şartlarını sıralamıştır.

Bunlar nelerdir?

1. Kelime-i Şehâdet getirmek/okumak

2. Namaz kılmak

3. Zekât vermek

4. Hacca gitmek

5. Ramazanda oruç tutmak.

İslâm’ın şartlarını, evin bölmelerinden her birinin karşılığı olarak düşünebiliriz. Buna göre: Evin giriş kapısını açmak için, yine o anahtar cümleyi yani Kelime-i Şehâdeti okumak ve tekrar etmek gerekmektedir. Çünkü evin giriş kısmını da, İslâm’ın beş temel esasından Kelime-i Şehâdet oluşturmaktadır.Evin en geniş mekânı olan salon kısmı, İslâm’ın en temel ve devamlı ibadeti olan namaz kılmak, diğer odalardan her birisi ise; oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmek karşılığı olarak düşünülebilir.

d. İslâm’da temizlik

- Çocuklar / gençler, bir Müslümanın en çok dikkat etmesi gereken hususlardan biri temizliktir. Onun için dinimiz her namaz için abdest alarak ve gerektiği zamanlarda da guslederek / banyo yaparak bedenimizi temizlememizi ve temiz olarak Allah’ın huzuruna çıkmamızı emretmektedir. Ayrıca bir Müslüman olarak toplum içerisinde de daima temizliğe dikkat etmemiz gerekmektedir. Öte yandan dinimiz içimizin de temiz olmasını istemektedir. Kalbimizde kötü ve yanlış duygu ve düşünceler taşımamızın doğru olmadığını ifade etmektedir.

Öyle ise; kim önce kalbini temiz tutarak evin lavabosunda / banyosunda gerekli temizliğini yapar, namazını kılar, orucunu tutar, çalışıp helâl yoldan para kazanarak zekât verir ve hacca giderse, Müslümanlığının gereğini yapmış olur.

e. İslâm’ın ahlâk esasları

- Çocuklar / gençler, Kelime-i Şehâdeti anahtar, evin önündeki merdivenleri inanç esaslarının karşılığı olarak düşündük. Evin bölmelerinden her birini ise; temizlik ve ibadetler karşılığı olarak kullandık. Peki, bahçedeki güller, çiçekler neyi temsil etmekte veya neyin karşılığı olarak düşünülmektedir? Bu soruya karşılık doğru cevaplar gelirse, tasdik ederek, yanlış cevaplar gelirse tashih ederek açıklama yapmaya devam edilebilir:

- Evet çocuklar, bahçede açılmış lale, gül, sümbül, menekşe, zambak… vb. rengarenk güllerden ve çiçeklerden her birini ise, İslâm’ın ahlâk esaslarından birinin karşılığı olarak düşünebiliriz. Meselâ; affedicilik, arkadaşlık, cömertlik, dostluk, edepli olmak, emanete riayet etmek, iyilik (hayır) severlik, kanaatkârlık, merhametli ve şefkatli olmak, misafirperverlik, sabır, sevgi, selâm, sözünde durmak, alçak gönüllülük... vb. gibi.

İşte iman esaslarına inanan ve içten benimseyen bir kişi, ibadetlerini yapmak ve ahlâk kurallarına da uymak suretiyle -kendi iç dünyasında- ömrünü huzurlu ve mutlu bir şekilde böyle güzelim bahçeli bir evde geçiriyor demektir. Öldüğü zamanda ise, bundan çok daha güzel bir yer olan cennete gidecek ve orada Yüce Rabbimiz kendisine “altlarından ırmaklar akan köşkler” verecektir. Bakınız, Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’inde bu va’dini bize nasıl iletmektedir:

“İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine verileceğini müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden kendilerine yedirildiğinde: ‘Bu, daha önce de (dünyada iken) yediklerimizdendir’ derler. (Cennetteki bu rızık) onlara o dediklerine benzer verilmiştir. Onlar için orada tertemizeşler de vardır ve onlar orada sonsuz olarak kalacaklardır.”

Sevgili Peygamberimiz de cennete gidecekler için Yüce Rabbimizin:
“Sâlih kullarım için ben, Cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insan gönlünün hatırlamadığı birtakım nimetler hazırladım.” şeklinde buyurduğunu ifade etmektedir.

- Şimdi söyleyin bakalım çocuklar / gençler, hem dünyada iken oturduğunuz evde ve hem de kendi inanç dünyanızda böylesine güzel bir bahçeli eve sahip olarak huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamak ve öldükten sonra da çok daha güzellerinin verileceği cennete gitmek istemez misiniz?..

Bu soruya karşılık çocuklardan kuşkusuz olumlu cevaplar gelecektir. Alınan cevaplardan sonra ise şöyle devam edilebilir:

- Öyle ise, her zaman Allah’a inanalım ve O’nun bizden istediği gibi iyi bir insan, iyi bir Müslüman olmaya çalışalım. Bu maksatla da sık sık şu duayı okuyalım:
“Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhireti haseneten ve kınâ azâbennâr.” Anlamı şudur: “Ey Rabbimiz, bize dünyada iyilikler (iyi hal) ver ve âhirette de iyilikler ver ve bizi cehennemin azabından koru!”

2. Günahkâr Bir Mü’minin Hayatı Üzerinden İslâm’ın

Anlatımı

- Çocuklar / gençler, Kelime-i Şehâdeti benimseyerek okumak ve Allah’a ve diğer inanç esaslarına inanmakla birlikte, ibadetlerini bazen yapan bazen terk eden veya bazılarını yapıp bazılarını terk eden, yalancılık, ikiyüzlülük, zina, hırsızlık... gibi yanlış ve kötü işler yapan insan da anlattığımız gibi bir bahçeli eve sahip olabilir. Ancak, o abdest almak, gusletmek gibi gerekli olan temizliğe dikkat etmediği, ibadetleri gereği gibi yapmadığı için sahip olduğu ev, temizliğe dikkat eden ve ibadetlerini eksiksiz yapan insanınki gibi bakımlı ve güzel olamaz. Onun evi, ilgisizlikten ve bakımsızlıktan çatısı çökmüş, badanası boyası dökülmüş bir ev gibidir.

Ayrıca bu insan ahlâklı davranmadığı için; bahçesindeki güller solmuş, bakımsızlıktan her tarafı yabani otlar ve dikenlerle kaplanmış, bütün özelliklerini ve güzelliklerini kaybetmiş bir bahçe gibidir. Bu insan da -Allah’a inandığı ve inanç esaslarını kabul ettiği için- zaman zaman huzur ve mutluluğu tadabilir. Ancak onun huzur ve mutluluğu hiçbir zaman birinci kişininki kadar olamaz. Bu insan da, kıyametten sonra günahlarının karşılığı olan cezasını çektikten sonra cennete gider ve oradaki nimetlere kavuşabilir. Ancak onun kavuşacağı nimetler hiçbir zaman birinci kişinin kavuşacağı nimetler kadar güzel olamaz. Yani o, ancak dünyada yaptığı iyilikler kadar karşılık bulur...

3. İnançsız İnsanın Hayatı Üzerinden Anlatım

Allah’a, Peygambere ve diğer inanç esaslarına inanmayan bir kişi ise, İslâm bahçesine girebilmek için gerekli olan o anahtar cümleyi yani Kelime-i Şehâdeti hiç kullanmaz. Bazen başkalarının yanında münafıklık / ikiyüzlülük yaparak kullansa bile, kalpten benimsemediği için inanç dünyasında böyle bir bahçeli eve sahip olamaz. Ancak dünyada iken parası ve imkânı nispetinde, güzel evlere, köşklere veya villalara sahip olabilir. Dünya hayatında, -varlığına inanıp, kabul etmese bile- o da Yüce Rabbimizin kendisine verdiği nimetlerle yaşar, maddi zevklerini tatmin ederek ömrünü tamamlar. Ancak, onun sahip olduğu evler, köşkler ve villalar kökünden koparılıp vazoya konulmuş bitkiler gibidir, ahiret hayatına uzantısı yoktur. Kendisi öldüğü zaman onların hepsi bu dünyada kalır. Böyle inançsız insanlar için ise Yüce Rabbimiz cehennemi hazırlamıştır.

C. SONUÇ

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:

Allah’a inanan, ibadetleri yapan ve dünyada iken yararlı işler yapan insanlar;
Birincisi; dünyadaki evleri
İkincisi; inanç dünyalarındaki köşkleri
Üçüncü ve daha önemlisi ise; cennette oturacakları köşkleri olmak üzere üç mekana sahip olacaklardır.

Hem dünyada ve hem de ahirette huzur ve mutluluk içerisinde yaşayacaklardır. Allah’a inanmayan insanlar ise; yalnızca dünyada elde ettikleri nimetlerle yetinecekler, öldükten sonra herhangi bir nimete kavuşamayacaklardır. Onlar dünyada iken inkârcı olmalarının karşılığı olarak cehennemde ceza göreceklerdir. Tercih ve karar;

- Evet çocuklar / gençler, netice olarak karşımızda üç ayrı insan modeli durmaktadır. Şimdi size soruyorum:

- Birinci insan gibi mi olmak ve yaşamak istersiniz?!..

- İkinci insan gibi mi?

- Yoksa, üçüncü insan gibi mi?

Tercih ve karar sizin!..

Yazar : Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÖCAL

Published with Blogger-droid v2.0.8

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder