5 Ağustos 2012 Pazar

ALLAH’ın Rahmetinden Yalnızca Kafirler Ümit Keser

Ümit Kesmek

“…Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin; zira kâfir kavimden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.” (YUSUF SURESİ 87. Ayet)
Günümüzde müslüman gençliğin önündeki manevî engellerden biri ümitsizlik ve karamsarlıktır. İlk insandan bu yana devam eden Hak ile Batıl arasındaki iman ve ahlak mücadelesinde bugün psikolojik boyut ağırlık kazanmıştır. Dünya çapındaki teknolojik, medyatik ve kültürel imkânlar şuurlu müslümanları sindirmek, küçük düşürmek ve pasifize etmek için kullanılmakta ve bunun tabiî sonucu olarak inançlı kesimde ümitsizlik ve karamsarlık yaygınlaşmaktadır.
Genç adam ümitsiz… Aradağı, özlediği, izinden gideceği canlı ideal örnek bulamamakta, hayatın gerçekleriyle yüzyüze gelince tertemiz hayalleri yıkılmakta ve geleceğe ümitle bakamamaktadır.
Eğitimci ümitsiz… Öğrencisinden istediği verim ve kaliteyi alamadığından, vefakâr ve fedakâr öğrenci bulamadığından yakınmaktadır.
Bugün hayatın her alanında; eğitim, irşad, ekonomi, medya, siyaset, ticaret, sağlık ve diğer alanlarda, kamu ve özel sektörde pek çok kimsede karamsarlık ve ümitsizlik durumu yaşanmaktadır. Özellikle İslâmî çalışmalarda, eğitim müesseselerinde, hayır kurumlarında bir müddet bulunup ta daha sonra bu çalışmalardan ayrılan kişilerde hayal kırıklığı, karamsarlık ve ümitsizlik hali sıkça görülmektedir.
Psikolojik bir hastalık olan ümitsizlik kişiyi atalete, tenbelliğe ve uzlete sürüklemekte, toplumdan uzaklaştırmaktadır. Kişiyi pasifize etmekte, bitkinlik, yılgınlık, çaresizlik, vurdumduymazlık ve ilkesizliğe itmektedir.
Yeis (ümitsizlik) öyle bir bataktır ki, düşersen boğulursun.
Ümide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun?!.
Kur’anda “Ümitsizlik” kavramı
Kur’an-ı Kerimde “yeis” ve “kunût” ifadeleriyle 15 ayette yeralan ümitsizlik, arzu edilmeyen, reddedilen, yasaklanan bir düşünce ve davranış biçimi olarak ele alınmıştır. Ayrıca 20 ayette Allahın rahmetini ve ahireti ümit “recâ” konusuna yer verilmiştir.
Kuran-ı Kerime göre ümitsizlik ve karamsarlık, insanlığın kötülükler, felâketler ve sıkıntılı durumlarda başvurduğu faydasız ve olumsuz bir tepki mekanizmasıdır.
“İnsanlar, kendilerine bir rahmet tattırdığımızda ona sevinirler. İşledikleri günahlar yüzünden başlarına bir kötülük gelince de hemen ümitsizliğe kapılırlar.”2
Kur’an-ı Kerimde yüzlerce ayette ilahî rahmet vurgulanmış, Allah’ın geniş, sonsuz ve engin rahmetinden ümidimizi kesmemiz açık ve net ifadelerle yasaklanmıştır: “Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.”3
Hidayet üzerinde olanların ümitsizliğe kapılmaları istisnaî bir durumdur. Kitabımızda Allah’ın rahmetinden ümidi kesme düşüncesinin, mü’mine yaraşır ve yakışır bir düşünce ve davranış biçimi olmadığı değişik vesilelerle vurgulanmış, ancak “inançsızlar” ve “sapıklar” ın ümitsizliğe kapılacakları ifade edilmiştir.
“Kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”4
“Melekler İbrahim’e:
-Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizliğe düşenlerden olma, dediler. Bunun üzerine İbrahim:
-Sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden ümidini keser? dedi.”5
Bizim inancımıza göre, sebep ne olursa olsun Allah’ın yardımından ve rahmetinden ümitsizliğe, karamsarlığa ve kötümserliğe kapılmaya yer yoktur.
Mü’min kul kendisinden beklenen görevin “iman, ihlas ve cihad” olduğuna inanacak, bu çerçevede çalışacak, elde edilecek sonuçtan sorumlu olmayacak tarzda samimî, planlı ve düzenli çalışacak ve bundan sonra da sonuç ne olursa olsun üzülmeyecektir.
Bu konuda Peygamberimiz’in eşsiz hayatı bize örnek olmalıdır. Efendimiz (s.a.v) küfür ve şirk toplumunda Hakkı Tebliğ mücadelesinde tek başına yılmadan, usanmadan, bıkmadan şanlı bir mücadele sergiledi. Bizzat yakınları tarafından en ağır eza ve cefalara uğradı.. Tebliğ için gittiği Taif yollarında taşlandı.. Hicret esnasında evi kuşatılarak yokedilmek istendi.. Çok sevdiği Mekke’den ayrılmak zorunda kaldı Ama buna rağmen büyükbir coşku ile asla ümitsizliğe kapılmadan bu yolda yürümeye devam etti.
Allah Rasûlünün değerli ashabı O’ndan aldıkları aşk ve şevkle iman mücadelesine devam ettiler. İslâm sancağını bir adım öteye götürme azmiyle koştular. İman, ibadet, ihlas, takva, ilim ve cihad erbabı olarak cihanı aydınlattılar.
İslam alimleri, gönül adamları nice olumsuzluklara, imkânsızlıklara ve engellemelere rağmen tarih boyunca tebliğ, davet ve irşad yolunda azimle çalıştılar. Yılmadılar, usanmadılar, ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmadılar.
ÜMİTSİZLİĞİN ÇÖZÜMÜ!
Ümitsizliğin, çaresizliğin, tükenmişliğin, karamsarlığın ilacı güçlü bir iman, sarsılmaz bir tevekkül, Allah’a sonsuz güven, sebeplere sarılıp gayrete devam etmek neticeyi Allahâ havale etmektir.
İman, kişiye ümit, canlılık ve dinamizm verir. İman gücü iradeyi güçlendirir. İman gücü kişiyi motive eder. İmanlı genç en büyük güven kaynağı olan Rabbinden alacağı manevî destekle hareket eder.
Elde edilen geçici olumsuz sonuçlara aldırış etmeden azimli, gayretli ve çalışkan olmak ümidi kamçılayan en önemli faktörlerdendir. Ümit gayreti, gayret de ümidi arttırır. Ümitsizlik yeniliğe ve açılıma engeldir. Ümitsizlik tükenmişliktir.
Ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılarak İslâmî çalışmaları terk etmenin, toplumdan uzak bir hayat yaşamanın, Cemaate küserek yanlızlığa çekilmenin sorumluluğu basit bir sorumluluk değildir.
Hz. Ebubekir (r.a)’in halifeliği döneminde müslümanların bir bölümü dininden dönmüş, peygamberlik iddia edenler çıkmış, zekâtı vermeyi reddeden kimseler görülmüştü. Bu olaylar karşısında Hz. Ebubekir (r.a) kesinlikle ümitsizliğe düşmemiş, olayları sabır ve metanetle, iman ve itidalle karşılamıştı. O günlerde Hz. Ebubekir (r.a)’in söylediği şu sözü kulaklarımızda yankılanmalıdır: “Ben sağ olduğum müddetçe bu din nasıl ortadan kalkabilir?”
Moğollar Bağdat’ı işgal ettiklerinde yüzbinlerce kişiyi öldürmüşler, kütüphaneleri talan etmişler, ilim ehlinin göz nuru döktükleri eserleri katletmişlerdi. Ümitler kaybolmuş, artık İslâmın yeniden dünyaya hakim olması “hayal” olarak nitelenir olmuştu. Ama Allah’ın rahmeti yine tecelli etmiş, kuru toprağa can veren, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkartan Allah yeni nesillere canlılık ve dinamizm ihsan etmiş, İslâm medeniyeti insanlığa sevgi ve rahmet mesajını sunmaya devam etmişti.
Haçlıların Mescid-i Aksa’yı bir asır boyunca istila etmelerinden sonra Kudüs’ün tekrar fethedileceğini kim tahmin edebilirdi? Salahaddin-i Eyyubî’nin Hıttîn Savaşı’nda galip gelip bu diyarı kurtaracağını kim düşünebilirdi?
Allah’ın yardım edeceği inancı ve ümidi olmasaydı, yedi düvele karşı, karşı kadını-erkeği, genci-yaşlısı ile verdiğimiz şanlı iman mücadelesi sonunda Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla gerçekleştirebileceğimizi kim düşünebilirdi?
Allah’ın yardım edeceği inancı ve ümidi olmasaydı, Afgan mücahidlerinin onbir yıl süren savaştan sonra Kızılordu karşısında galip geleceğini kim iddia edebilirdi?
Bizim inancımızda ve çizgimizde ümitsizliğe yer yoktur. İman, İhlas, Cihad ve Allah’ın rahmetine duyulan “Ümit” varolduğu müddetçe Allahın izniyle bu çeşit zaferler gerçekleşecektir.
“Kâfirler hoşlanmasalar da Allah’ın nurunu tamamlayacaktır”15 müjdesini alan mü’min, İslâmın yeryüzüne hakim olmasından nasıl ümitsiz olabilir?
“Mü’minlere yardım etmek, bizim üzerimize hak olmuştur.”16 ilahî vaadini duyan mü’min, Allah’ın yardımından nasıl ümidini kesebilir?
Dr. H. İbrahim KUTLAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder