20 Eylül 2012 Perşembe

Genelkurmay İmam Hatiplerin Arkasında


Genelkurmay Başkanlığı yaptığı resmi açıklamada , askeri okulların imam hatiplilere de açılması görüşünü içeren TBMM Dilekçe Komisyonu raporuyla ilgili olarak, TBMM içtüzüğünde Dilekçe Komisyonu tarafından hazırlanan raporlara Genelkurmay Başkanlığı'nın itiraz yetkisinin düzenlenmediği belirtildi. 
 
Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yer alan açıklamada, bazı basın yayın organlarında, TBMM Dilekçe Komisyonu tarafından, askeri okullardaki uygulamalara yönelik hazırlanan Harp Okulu Raporu ile ilgili 13 numaralı karara, Genelkurmay Başkanlığı'nca itiraz edilmediği yönünde haberler yer aldığı anımsatıldı.
 
Haberin gerçeği yansıtmadığı kaydedilen açıklamada, ''Çünkü TBMM İçtüzüğü hükümlerine göre, TBMM Dilekçe Komisyonu tarafından hazırlanan raporlara Genelkurmay Başkanlığı'nın itiraz yetkisi düzenlenmemiştir. TBMM Dilekçe Komisyonu'nun konu ile ilgili kesinleşen kararına, Milli Savunma Bakanlığı'nca cevap verildiği öğrenilmiştir'' denildi.

450 Milyon Bütçeli Hz. Muhammed Filmi Yapılacak!


Hazreti Muhammed'e sav yönelik hakaret filmin ardından Katar'da bir film şirketi tarafından, Hz. Muhammed'in sav yaşam öyküsünü konu alan film hazırlanıyor. Nur Şirketi'nin 450 milyon dolar bütçe ayırdığı film, 3 bölümden oluşacak.     
 
Katar'da faaliyet gösteren film yapımcısı Nur Şirketi Başkanı Ahmed Haşimi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Hz. Peygamber'in hayatını anlatan ve 3 bölümden oluşan 450 milyonluk bütçeli filmin senaryosunun bitmek üzere olduğunu bildirdi.     
 
Haşimi, ekibin 2009'dan beri film seraryosu üzerinde çalıştığını belirterek, hazırlık aşamasında teknik ve sanatsal zorlukların üzerinden geldiklerini, senaryoya son halini vermek üzere olduklarını söyledi.     
 
Haşimi, Hz. Peygamber'in evrensel mesajını ulaştırmasındaki şahsiyetinin idraki ve O'nun şerefli hayatını konu alan filmin, son günlerde ortaya atılan iddialara yanıt niteliğinde olduğunu belirtti.          
 
İSLAM ALİMLERİNE DANIŞILACAK     
 
Dünya Müslüman Alimler Birliği Teşkilatı Başkanı Yusuf el-Karadavi başta olmak üzere pek çok önde gelen alimlerle film seranyosunu istişare ettiklerine dikkati çeken Haşimi, ''Alimlere bu tür işlerde İslam hukukunun kurallarını pekiştirmek üzere danıştık'' dedi.     
 
Filmin görsel ve sanatsal açıdan en etkileyici film olmasına özen gösterdiklerini belirten Haşimi, film çekimleri tamamlandıktan sonra tüm dünyada gösterime sunulmasının ardından rağbet göreceğini umduklarını söyledi.     
 
Peygamberimiz'e hakaret içeren filmi ''kötülük yapmak isteyen eşkıya grubunun aşağılık işi'' şeklinde değerlendiren Haşimi, ''Peygamberimiz'e hakaret içeren filmin karşısında böyle bir film yapmak ve onun hoşgörüsünü teknik imkanlarla tüm dünyaya iletmek istedik. Aynı zamanda karalamak isteyenlerin iftiraları, gerçek yaşam öyküsünden kesitlerle bu filmde cevap bulacaktır'' diye konuştu.     
 
Haşimi, şirkete ait Hz. Muhammed'in hayatını anlatan ve 6 dilde basılan cep kitabının yanı sıra pek çok yayınlarının olduğunu, bu kitaptan dünya genelinde 250 bin dağıtım yapıldığını kaydetti.

16 Eylül 2012 Pazar

Son nefes dizüstüyle mi dizüstünde mi?

Dizüstü deyince masaüstünden küçük bilgisayar anlaşılıyor. Eskiler bunu nasıl anlarmış, buna dizini kırıp ömrünü edebe adamış bir hayata bakarak görelim.

Mahmut Sami Efendi 1892 yılında her insan gibi ağlayarak dünyaya gelir. Hayatı boyunca ağlamayı göze alan bir Allah dostu olur. Hukuk fakültesinde öğrenim görür. Boş konuşmayı sevmez ona sorulan sorulara da ya bir ayetle ya da bir hadisle karşılık verirdi. Gümüşhanevi Dergâhında bir zat ondaki bu hali görür ve onu yoğurur. Sami Efendi çok kabiliyetli ve çalışkandır. Vaktinin büyük kısmını hizmet etmekle geçirir kalan kısmında da ibadet ederdi. Şüphesiz Allah ve insanlık için yapılan hizmet bir ibadettir. Akşam herkesle beraber uyumasına karşın sabah çok erken uyanır dergâhın temizliğini yapardı.

Genç yaşta Allah yolunda

Yaşı 28 olduğunda memleketi Adana’ya döner. Ailesinden kalan mirası üzerine almaz ve hepsini bağışlar. Mirası almaktan korkar çünkü çalışmadan almak onu çok rahatsız ederdi. Mirasın sakıncasının olmadığı halde takvasını çok yoğun yaşardı. Sami Efendi zaten kendi kazandığı parayı da infak ederdi. Dünya işleriyle pek ilgilenmez sohbetlerinde de siyasi yahut ticari söz bulunamazdı. Her sohbetinde kalbin ıslahına dikkat çekerdi. Namazı huzurla kılmayı, Kur’an-ı Kerim’ i manasıyla okumayı tavsiye ederdi.

Mukaddes topraklara 54 yaşında basmak nasip olmuştu. Sami Efendi’nin küçük yaşlardan beri içinde Medine arzusu vardı. Medine’den döndüğünde hüzünlenmişti. Orayı çok özlüyordu. En çok arzuladığı şey Medine’de yaşamaktı. İkinci hac vazifesinden sonra ailesiyle Şam’ a taşındı. Medine’den ayrılalı çok olmasa bile Medine kokusu burnunda tütüyordu. Şam’da bir zaman kaldıktan sonra tekrar İstanbul’ a döner. Tahtakale’de muhasebe işlerini görürdü. Bir yandan hocalık yapıyor bir yandan kendi ekmeğini el emeğiyle kazanıyordu. Sami Efendi el emeğine, alın terine çok önem verirdi. Çok sevilen ve saygı gören bir kişi olduğundan hediyelerle geçinebileceğini hiç düşünmez aksine buna şiddetle karşı çıkardı.

Az yer az uyurdu

Hocanın derslerine her kesimden insan gelirdi. Sami Efendi sohbetlerinde mutlaka Ashab-ı Kiramdan söz ederdi. Tevazusu ve cömertliğiyle insanların gözünde çok değerli bir zat olmuştu. Çok düşünceli bir insandı. Bir yere giderken dolmuşu kullanmaz, yürürdü. Dolmuş parasını da infak ederdi. Paradan, dünya işlerinden vazgeçmeyi onun yanına gelenlere de söylerdi. Onu çok tanımayanlar da Sami Efendi’de farklı bir hava olduğunu hissedebilirdi. Nitekim bazı derslerde Hocayla cemaat diz dize oturur, bir süre konuşmazlar ve ardından hıçkırarak ağlamaya başlarlardı. Duygularını etrafındakilere yayabiliyordu. Diyaneti olmayan insanlar bile ona hürmet ederdi. Az yer, az uyurdu. Gecenin neredeyse her saati uyanık olurdu. Secdeye çok önem verir bunu da sohbetlerinde dile getirirdi.

Ayağını hiç uzatmadı

Sıradan bir insan olmayı yeğleyen bu zat şöhretten hep kaçmıştı. Halkın içinde bir Müslüman güzeli olarak yaşardı. Daima edep ve ciddiyet içinde olurdu. Öyle edepliydi ki hep dizlerinin üzerinde oturdu. Ayağını uzatmaz bağdaş bile kurmazdı. Ona yapılan saygı ve hürmete karşılık o daha saygılı ve hürmetli davranırdı. İnsanları aşağılamaz., onları yaratandan ötürü severdi. Kimsenin kusurunu yüzüne çarpmazdı. Kırmadan incitmeden o kimseleri uyarırdı. Evinde misafir eksik olmazdı. Onu ziyarete gelenleri ayakta karşılar, sohbet eder, yemekler yedirir ve yine ayakta kapıya kadar uğurlardı.

Hayatı hocasından aldığı öğüt doğrultusunda yaşardı. ‘İncitmemek kolay, incinmemek zor olan… Her yaşananın Allah’tan olduğuna inanır, hiç sitem etmezdi. Bu yüzden incinme duygusunu yaşamazdı. Tabi etrafındakileri de incitmezdi. Çocukları çok sever onlara ‘efendi’ diye hitap ederdi. Sünnet-i seniyyeye çok bağlıydı. En büyük endişesi de kul hakkıyla, Rabb’ın karşısına çıkmaktı.

Her daim abdestli

Tüm bunların yanında iyi derecede Fransızca bilirdi. Fakat asla bu kelimeleri kullanmaz, Türkçe’nin duru kullanılmasına özen gösterirdi. Hocanın en önemli özelliklerinden bir tanesi de sürekli abdest almasıdır. Muhasebe defterine yazı yazacakken dahi abdest alırdı. İnsanlara öğüt vermekten hoşlanmazdı. Konuşmaktan çok kendi haliyle örnek olmayı daha doğru buluyordu.

Ölüme yaklaştığı yıllarda ciddi rahatsızlıklar geçirdi. Fakat kimseyi üzmemek ve halinden şikâyetçi gibi olmamak için sesini çıkarmazdı. Bir gün eşine Medine’ ye gitme vaktinin geldiğini söyledi. Bu Hocanın en büyük arzusuydu. Bir süre sonra Medine yollarına düştüler. Mukaddes yerlerde 5 yıl kadar kalırlar. Yıl 1984 olmuştur, Mahmut Sami Efendi 92 yaşında ahir ömrü boyunca kalbinden ve dilinde düşürmediği Allah’ a kavuşmuştu. Ölüm arzusuna Medine’de kavuşmuştur. Edep ve tevazuuyla yaşadığı hayatı öyle tamamlar. Ölürken dahi dizlerinin üzerinde, edeple beyaz yolculuğuna çıkmış ve Cennet’ül Baki’ye defnedilmişti.

Published with Blogger-droid v2.0.9

13 Eylül 2012 Perşembe

Fethullah Gülen'den Cübbeli Ahmet'i Ağlatan Mesaj!

Fethullah Gülen hocaefendi cezaevindeki Cübbeli Ahmet Hoca'yı hıçkırıklarla ağlatan bir mesaj yolladı. Gülen, cezaevindeki Cübbeli Hoca'ya iki imzalı kitabını gönderdi. Bakın o kitabın üstüne ne yazdı...

Fethullah Gülen hocaefendi, cezaevindeki Cübbeli Hoca'ya iki imzalı kitabını gönderdi. Gülen, kitapların ilk sayfasına "Mübarek hocamız Ahmet Efendi Hazretleri" diye başlayan övgü dolu sözler yazdı.

ABD'DEN İKİ KİTAP GELDİ

Fethullah Gülen hocaefendi ve Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Ünlü arasında soğuk rüzgarlar estiği iddiaları tartışılırken ABD'den sürpriz bir hediye geldi. Gülen, Metris Cezaevi'ndeki Cübbeli Ahmet Hoca'ya "El-Kulubu'd-Dari'a" ve "Beyan" adlı iki kitabını gönderdi.

Fethullah Gülen hocaefendi , gönderdiği kitaplarının ilk sayfalarına el yazısıyla notlar yazıp imzasını da attı. Gülen, yazdığı notlarda Cübbeli Ahmet Hoca'dan, "Mübarek ve mümtaz hocamız Ahmet Efendi Hazretleri" gibi övgü dolu sözler kullanıyor.

YUSUF PEYGAMBER BENZETMESİ

Cübbeli'nin cezaevine girişini Yusuf Peygamber'in zindana atılmasına benzeten Gülen, en yakın zamanda serbest kalmasını ve 'halkı uyandırma va doğru yola çevirme' hizmetine dönmesi için de dua ediyor.

'CEMAAT İFTİRALARA İNANMADI'

Metris Cezaevi'nde yatan Cübbeli Ahmet Hoca, kendisine getirilen hediyenin ardından yaşadığı mutluluğu ise bir yazı yazarak anlattı:

"Rüyamda muhterem Hocaefendi Hazretleri'nin bana dua ettiğini görmüştüm. Ben size içeri girdiğim günden beri muhterem Fethullah Hocaefendi'nin nezih cemaatinin bana atılan iftiralardan beri olduğunu bildirmiştim. İşte 5 Eylül Çarşamba günü Muhterem Hoca'mızın hediye gönderdiği iki eserinin üzerine hatt-ı destiyle kaydetmiş bulunduğu şu iki ithaf yazısı bunun en bariz şahidi olmuştur."

'ÇOK DUYGULANDIM,HIÇKIRIKLARLA AĞLADIM'

Cübbeli Ahmet Hoca, hediyeleri getiren Gülen'in "talebesi"yle cezaevinde yaptığı sohbete ilişkin ise şunları yazdı:

"Talebesi, sohbet sırasında Hocaefendi'nin benimle ilgili haberleri izlerken gözyaşlarını tutamadığını ve 'Bunca yıl dinimize hizmet etmiş, müşarun bilbenan (parmakla gösterilen) bir Hocaefendi'nin şahsında tekrar İslam'a darbe indirilmek isteniyor. Bu iftiraları asla kabul etmem ve inanmam, kurtuluşu için dua ediyorum' dediğini nakletti.

Bu fakir kardeşiniz muhterem Hocamızın tazim ifade eden medhiyelerine asla layık biri değilim. Okuyunca çok mahcup oldum, ama "Fazilet ehlini ancak fazilet ehli tanır" kaidesince değerli Hocamız kendisine münasip bir üslup kullanmıştır. Hizmet ettiğim camianın bazı hocaları kıskançlık yüzünden bana bu zulmü reva görürken muhterem Hocaefendi'nin bana şefkatle yaklaşması beni çok duygulandırmış ve şu yazıyı yazarken hıçkırıklara boğmuştur."

'BAĞIŞLAMANIZ DİLEĞİYLE'

"Sizin geniş ilminize göre olmasa da kutsal üzüntünüzü hafifletir ümidiyle sunuyorum. Cüret ve cesaret sayarsanız bağışlamanızı dileyerek."

'YUSUF PEYGAMBER GİBİ'

"HER zaman Sünni duygu ve düşüncenin sesi soluğu olmasını bilmiş, aydınlık ruh, Yusuf Peygamber yolunda (zindana giren), Yusuf Peygamber gibi çilesini çeken, İslam'a sadakat ve sabır abidesi, kutlu ve seçkin Ahmet Efendi Hazretleri'nin en yakın zamanda mübarek irşad (halkı uyandırma ve doğru yola çağırma) vazifesine dönmesini Allah'tan dilerim."
Tarih : 12.09.2012

Published with Blogger-droid v2.0.9

3 Eylül 2012 Pazartesi

Sevap Makinesi Başörtüm




Rabbimizin bu emrini yerine getirmek için hakiki Müslümanlar bunun mücadelesini verdiler ve vermeye devam ediyorlar.
Kadın sadece kullara karşı değil Rabbine karşı da büyük bir yükümlülük altındadır. Tesettür emri bu vazifelerin en önemlilerindendir.tesettür emrini bir bayana hatırlatmak ve uygulamak her müslümana farz olduğu gibi yerine getirmesi zor bir vazifedir. Evet başörtüsü bize göre bir vazifedir. 


Büyük fitnelerin vuku bulduğu şu çağda imam Ebu Hanife’ye göre günümüz dilinde peçe de bir vazife sayılır. Her ne kadar uygulamak zor görünse de Rabbimin yardımıyla Uhud dağı büyüklüğündeki dertler sivrisinek kadar can acıtmaz. Ayrıca zahmetsiz rahmetinde olmadığını unutmamak gerekir. Her zaman kadının zayıf bir varlık olduğu dile getirilir. Erkek olmadan kadının bazı işlerin üstesinden gelemeyeceği söylenir. Bazı durumlarda bu böyle olsa da genel itibariyle kadın aslında yeryüzündeki en dayanıklı varlıktır diyebiliriz. Çocuklarına karşı, eşine, anne ve babasına ve çevresine karşı bir çok sorumlulukları vardır.

Eğer böyle bir toplumda yaşıyorsanız ve tesettürünüz hocalarımızın tabiriyle en kamil tesettürse evinizde, sokakta, gittiğiniz hastanelerde, çocuğunuz okula gidiyorsa onu okula götürdüğünüzde, alış veriş yaptığınız marketlerde en önemli şahıs sizsiniz. zaten size öyle değer verirler ki çalışmanıza müsaade edilmez.
Tesettürün karşıtlarından bahsederken sevenlerini de unutmamak lazım. Bir tebessümleriyle azmimizi arttıran yaşlı amcalarımız, teyzelerimiz, selamlarıyla gönlümüze Kevser şerbetini içiren bacılarımız ve manevi desteklerini hissettiğimiz kardeşlerimiz unutulmamalıdır.
Tesettür Rabbe adanmış bir ömrün ifadesidir.
Tesettür günahlara ve çirkefliğe başkaldırıdır.
Tesettür insanları her an Allah’a davet etmektir.

Tesettür müslüman kadının simgesidir, kimliği ve kişiliğidir.
Tesettür her an Allah’tan iffet ve güzel ahlak istemenin bir başka yoludur.
Tesettüre layık birer mümine olmayı, sadece dışarıda değil evimizin içinde de tesettüre riayet edebilmeyi, erkek çocuklarımızı birer Yusuf, kızlarımızı da birer Meryem gibi yetiştirebilmeyi Rabbim tüm müminelere nasip etsin.
 
 
Mine Turhan

2 Eylül 2012 Pazar

Bülbül ne kadar güzel öterse ötsün yine hayvandır

-Cenab-ı Hak, gücümüzün yetmediği hiç bir şeyi bize yüklememiştir. Cennet'e gitmenin şartı, ne üniversite mezunu olmak, ne zengin olmak, ne sanatkâr olmak ve ne de elektriği bulmaktır. Eğer Cennet'e gitmenin şartı bunlar olsaydı, sadece üniversite mezunları, sadece zenginler, sadece sanatkârlar veya sadece Edison giderdi. Halbuki Cennet'e girmenin şartı
--İMANDIR,
--İLİMDİR,
--İBADETTİR.
"Bülbül ne kadar güzel öterse ötsün yine hayvandır" demişler.

-Nasıl ki bülbül olmak,

-bal yapmak,
-süt yapmak
hayvanı hayvanlıktan kurtaramıyor; zengin olmak, hünerli ve sanatkâr olmak,
üniversiteyi bitirmek, güzel yüzlü, güzel gözlü, güzel sesli olmak insanı insan etmeye yetmiyor. İnsanı insan eden belki de sultan eden imandır, Allah'ı tanımak ve O'na sevgiyle, coşkuyla ibadet etmektir.


ALİ RAMAZAN DİNÇ (k.s)

Nasihatler

Ey oğulcağızım, namazı dosdoğru kıl!
Çünkü namaz çadırın direği gibidir. Direk düzgün ve dik olursa, kazıklar ve ipler sağlıklı, gölgesi de güzel olur. Direk eğilirse ne kazık kalır ortada, ne ip, ne de gölge.

Ey oğulcağızım! Güzel ahlak neye benzer bilir misin? Bir duvardaki kemerleri düşün ki, her iki katman arasında dikili duran direkler vardır. Üst üste katmanlar yükseldikçe bu destek Allah’ın izniyle onları tutar, sağlamlaştırır. Güzel ahlak da böyledir. Biri Allah’a secde ettiğinde, bu Allah’ın dikkatinden kaçmaz. O Rabbine “İlahi, İlahi” diye yalvardığında sesini duyar ve ona döner. Rabb’inin kulu ol ki, o da senin her şeyini kolay ve düz etsin. Şımarık davranıp küçümseyerek insanlardan yüzünü çevirme ki, sana kin beslemesinler..Samimi olarak itiraf et. Allah sana fazlıyla muamele edip ikram ettiği için senin kıymetini arttırıyor ve sana kızmıyor Fakir komşuna ve zavallılara acı. Köleye, esire, başına korku gelene ve yetime merhamet gözüyle bak. Onlara yakın ol. Yetimin başını okşa.

Sen Allah’ın kullarına merhamet edersen, Allah da sana merhamet eder..


Lokman (a.s.) - Nasihatler