30 Ocak 2013 Çarşamba

SAİD NURSİ'NİN MUTLU EVLİLİK SIRLARI




SAİD NURSİ'NİN MUTLU EVLİLİK SIRLARI

İnsanın şahsi hayatını ve toplum hayatını düzenleyen en önemli kurumların başında aile hayatı gelir. Bir toplumun aile hayatı bozuksa, o toplumun da insanlığa yapacağı katkı yok denecek kadar azdır. Boşanmaların hızla arttığı, aile içi huzursuzlukların yaşandığı günümüzde evlilik müessesi ve onun hangi temeller üzerine kurulması gerektiği üzerinde durmak gerekir.

Bediüzzaman'ın Evlilik Tanımı

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, evlilik konusuna Risale-i Nur Külliyatı’nın çeşitli yerlerinde vurgu yapmaktadır. Bediüzzaman, bir çok konuda olduğu gibi evlilik konusunda da değişik bakış açıları geliştirerek evliliği kısaca; 

“Evet insan, bir refikaya veya bir refike muhtaçtır ki, tarafeyn, aralarında, hayatlarına lazım olan şeyleri muavenet suretiyle yapabilsinler. Ve rahmetten neş’et eden muhabbet iktizasıyla, yekdiğerinin zahmetlerini tahfif etsinler. Ve gamlı, kederli zamanlarını, ferah ve sürura tebdil edebilsinler. Zaten dünyada insanların tam ünsiyeti, ancak refikasıyla olur.” şeklinde açıklar. 

Zaten  Cenab- Hak Kur’an-ı Kerim’de “İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen kavim için dersler vardır.”(Rum Suresi-21) diyerek evliliğin hikmet boyutunu insanlara bildirmektedir.

Gerçek sevgi nasıl olmalı ?

Günümüz evliliklerinde yapılan en büyük hatalardan biriside, eşlerin birbirlerine olan sevgisinin hangi yönde olması gerektiğidir. Çağımızın modern toplum insanı bu dengeyi ayarlayamadıkları için evliliklerin çoğu huzursuzluklarla ve kısa sürede boşanmalarla sonuçlanmaktadır. Eşler arasındaki muhabbetin nasıl olması gerektiğini ise Bediüzzaman şöyle açıklar ; 

“Hem, refika-i hayatını, rahmet-i İlahiyenin munis, latif bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et. Fakat çabuk bozulan hüsn-i suretine muhabbetini bağlama. Belki kadının en cazibedar, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki hüsn-i siretidir. Ve en kıymettar ve en şirin cemali ise, ulvi, ciddi, samimi, nurani şefkatidir. Şu cemal-i şefkat ve hüsn-i siret, ahir hayata kadar devam eder, ziyadeleşir. Ve o zaife, latife mahlukun hukuk-u hürmeti o muhabbetle muhafaza edilir. Yoksa, hüsn-i suretin zevaliyle, en muhtaç olduğu bir zamanda, biçare, hakkını kaybeder.”

Evlilikte denklik

Evliliğe adım atmadan önce evlenecek kişilerin birbirine denk olması gerektiğini belirten Bediüzzaman bu denkliğin en önemli kısmının “diyanet” noktasında olması gerektiğini ifade eder. Ve eşlerin birbirlerini bu konuda taklit etmesi gerektiğini şu ifadelerle açıklar;

“Bahtiyardır  o adam ki, refika-i ebediyesini  kaybetmemek için saliha zevcesini  taklit eder, o da salih olur. Hem bahtiyardır o kadın ki, kocasını mütedeyyin  görür, ebedi dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi  içinde saadeti uhreviyesini kazanır."

Gerçek evliliğin insana sağladığı faydalar

Eşler arasındaki muhabbetin Kur’an ve Sünnet ışığı altında olduğu taktirde insana sağlayacağı faydaların neler olacağını da belirten Bediüzzaman Hazretleri tüm bu bilgilerin ışığı altında mutlu evliğin sırlarını insanlara verir. Bu faydaları şöyle ifade eder ; 

“Refika-i hayatına meşru dairesinde, yani, latif şefkatine, güzel hasletine, hüsn-i siretine binaen samimi muhabbet ile refika-i hayatını da naşizelikten, sair günahlardan muhafaza etmenin netice-i uhreviyesi ise, Rahim-i mutlak, o refika-i hayatı hurilerden daha güzel bir surette ve daha ziynetli bir tarzda, daha cazibedar bir şekilde, ona dar-ı saadette ebedi bir refika-i hayatı ve dünyadaki eski maceraları birbirine mütelezzizane nakletmek ve eski hatıratı birbirine tahattur ettirecek enis, latif, ebedi bir arkadaş, bir muhip ve mahbup olarak verileceğini vaat etmiştir. Elbette vaat ettiği şeyi kat’i verecektir.”

Bediüzzaman  Hazretleri Risale-i Nur Külliyatı’nda 24. Lem’a (Tesettür Risalesi)’da evlilik konusuna değinmektedir. Ayrıca Külliyat’ın çeşitli yerlerinde evlilik kurumuna vurgu yapmaktadır. 

Toplumun büyük bir yarası haline gelen boşanmalar konusunda, mutlu evlilik konusunda BediüzzamanHazretleri’nin Kur’an ve Sünnet ışığında bu asrın insanına vereceği çok şey vardır. 

Bu hastalıklı asrın tedavisinde Kur’anın manevi bir tefsiri olan Risale-i Nur’un söyleyeceği çok şey vardır. Manevi hastalıklarımızın tedavisi onu dinlemekten geçer.


Kaynak : Risale Ajans-Haber
 

20 Ocak 2013 Pazar

Basiret




     Allah u Teâlâ (cc) hazretleri şöyle buyuruyor: "Ey Muhammed deki: işte benim yolum budur. 
Ben ve bana uyanlar, insanları, Allah'ın yoluna körü körüne değil, bilgiyle davet ederiz. 
Allah'ı layık olmadığı şeylerden tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim." (Yunus, 108)

     Ehl-i tahkîk bu âyetin mânâsına atfen; dünyadaki insanlardan her biri Allah'ın isimlerinden 
her bir ismin mazharı ve mahkûmu olmuştur. Ve bu ilâhî isimler, her bir kulda tezahür ettiği 
şekliyle sessiz bir tebliğdir, davettir.
     Şimdi basîretin ne demek olduğuna gelelim: Basîret demek, Allah'ın nûrunun vermiş 
olduğu kudsî kudretle, insanın kalp gözünün açılması, ve aklın idrak mekanizmasının 
bu kudsî güç sayesinde üstün derecelere ulaşmasıdır. Bu kudsî kudret, basîret sahibi olan 
kimseyi şekk'ten şüpheden ve hayretten halâs eyler.
     Şeyhü'l-islâm hazretleri bu mevzuda şöyle demiştir: "Basîret, seni hayretten halâs 
eden (arındıran) bir nurdur. Onun delile, açıklamaya ve isbata ihtiyacı yoktur. 
Yani basîret kudsî nurla münevver ve mükemmel olan akıldır. O akıl eşyanın hakîkatini 
delilsiz olarak idrâk eder. Hakkı zahir, bâtılı zail görür.
     Basiret sahibi işlediği fiillerin akibetinden korkusuzdur. Ve o fiillerin neticesinden
ona zarar gelmez. Meşâyih-i kiramın gönül gözü dedikleri nûr budur. Dide-i cân ve 
dil (gönül) ya vehbîdir veya kesbîdir. Bu ilim, marifeti kazanmakla ve insanın kalbinin 
kötülüklerden temizlenmesiyle kazanılır.  Bunu kazanan kimseye ise; sahib-i basiret yani
 "basiret sahibi" denir.

15 Ocak 2013 Salı

Kutlu Doğum SALÂVAT KAMPANYASI




Kutlu Doğum
SALÂVAT KAMPANYASI


Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (asv)'in
pak ve aziz ruhuna bir salâvatda siz okumak ister misiniz?
Peygamberimizin doğumundan 2013 kutlu doğum haftasına 
kadar geçen saniyelerin sayısınca salâvat okuyoruz. 
Kampanyamızdaki hedef ~45milyar'dır. 

Hesabı : Doğumundan günümüze kadar 1442 yıl geçmiş. 
1442 x 365 x 24 x 60 x 60 = 45.474.912.000 Yani ~ 45 Milyar...

13 Ocak 2013 Pazar

Namaz ve Hûşu


Kıymetli kardeşlerim!

Âyet-i celîlede, “Namazın huşû ile kılan mü’minler felaha erdi, korktuğundan kurtuldu.” ( Mu’minûn: 23/2) buyuruluyor. Peygamberimiz’in (sav) hadislerinden, “Huşû ile kılınmayan namazın, hakîkî anlamda kılınan bir namaz olmadığını anlıyoruz.” Namazı huzur ve huşû ile kılmak için ne lazım? Reşehat Aynu’l-Hayat kitabında, Şah-ı Nakşibend Efendimiz (ks)’den naklen namazda huşû için gerekli şartlar şöyle bildirilmiştir:


1. Kazancınız mutlaka helalinden olsun. Haramla iştigal etmeyiniz. Bir haram lokma boğazdan girerse, kırk gün ameller bağlanır, duâlar kabul olmaz. Hem şüpheli şeyler yiyip hem de huzur bulmanın imkânı yok. Bu yüzden yiyeceklerin, ana sütü gibi helalinden olmasına dikkat etmeliyiz. Ve nereden geldiğini, kimin verdiğini bilerek o helal yiyeceği de huzurla yemek lazım. Zira Üstadımız Hazretleri asla, rastgele, gelişigüzel yedirtmezler, durdururlardı. Kalp zikir ile meşgul olmazsa, huzurlu olunmaz; kalp çarkı zikir ile dönmezse yenilen yemek gaflet verir, nur olmaz.

2. Abdest alırken huzurlu olunuz. Ellerimizden başlayıp ayaklarımıza kadar bütün azalarımızı yıkarken, o aza ile ettiğimiz günahlara tövbe etmeliyiz. Abdestte sadece azaların dış kısımları yıkanmamalı, uzuvlarımızın bâtını da yıkanmalı. Yıkama esnasında hem abdest duâları okunmalı hem de tövbe edilmelidir. Kardeşlerim! Epey bir yaşıma kadar, abdestlerimi şehadet getirerek alırdım, abdest duâlarını ezberleyememiştim. Bir seferinde Üstadımız; “Abdest duâlarını ezberleyiverin.” buyurdular. Bunun üzerine derhal ezberledim. Buna benzer belki sekiz, on tane benim yapamadığım gizli hallerimi haber verdi Üstadımız. Onlar bizim eğri yollarımızı doğrulttular. Biz de dilimizle size tebliğ ediyoruz. Allah tesirini halk etsin.-İnşâallah-

3. Namaza başlarken huzurlu olunuz. “Ya Rabbi! Elimin dışıyla dünyayı geriye attım, huzuruna geldim.” diyerek şuurla namaza başlamalıyız. Bütün bu şartları yerine getirerek namaza durursak şayet, huzur gömleği giyer vücudumuz. Böyle Hakk’ın azametinden inleye inleye namaz kılarız.

Hocaefendinin birisi, bir talebesinin benzinin atığını, sarardığını görür. Sorar:

- Hayrola evladım hasta mısın? Geceleri uykusuz mu kalıyorsun?

- Efendim yatsıdan sonra namaza duruyorum, iki rekâtta Kur’ân’ı tamamen hatmediyorum. Hâlim ondan biraz böyle durgun.

- Evladım! Yarın abdestini huzurla al ve o kıldığın namazı ben yanındaymışım gibi kıl. Ertesi gün Sahâbe-i Kirâm’dan Sıddîk-ı Âzam yanındaymış gibi, ertesi gün Peygamber Efendimiz (sav) yanındaymış gibi, ertesi gün de Hâlık-ı Zü’l-Celâl’in huzurundaymış gibi kıl ve durumu bana haber ver, der Hocaefendi.

Talebe hocasının tarif ettiği gibi namazlarını eda etmeye başlar, fakat okuduğu miktar azalır azalır ve bir cüze kadar düşer. Allah’ın huzurunda gibi kılarken, yirmi defa, “Allahu Ekber” dedikten sonra Allah’ın azameti kalbinde tecelli eder. Fatiha Sûresinden bir ayeti hakkıyla okuyabilmek için uğraşır, “iyyake na’budu” ye gelince ondan daha ileri geçemez. “Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz.” der ama aklına; parası, davarı, ailesi, mağazası, işi gelir. Sabaha kadar bu ayette kalır. Sonunda da telli-yi İlâhîyi tartamaz ve seccadesinin üstünde ruhunu teslim eder. Hocası gidip mezarının başında;

- Yavrum ne haldesin, diye talebesine mânen sorar,

O da:

- Hocam Allah sizden razı olsun. “İyyake na’budu”ye kadar kıldığım namaz sebebiyle korktuğumdan kurtuldum, umduğuma nail oldum, Hayy olan Allah’ın huzurundayım, der.

Hâlık-ı Zü’l-Celâlimiz bizlere de böyle, hakkıyla, huşû içerisinde namaz kılmayı nasip eylesin. (Âmin)

Hamd olsun âlemlerin Rabbi olan Allah’a.

Yazar : Yahyalılı Hacı Hasan Efendi (K.s)

Kaynak : http://www.hayatpenceresi.net

8 Ocak 2013 Salı

Peygamber Efendimizin Mucizeleri



1- Hayber gazasında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, (Ya Resulallah, beni yeme, ben zehirliyim) sesi işitildi.

2-
 Medine’de, mescid-i nebevide dikili bir hurma kütüğü vardı. Resulullah hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannane denirdi. Minber yapılınca, Hannane’nin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini, bütün cemaat işittiler. Minberden inip, Hannane’ye sarıldı. Sesi kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar ağlardı) buyurdu.

3-
 Mübarek eline aldığı çakıl taşlarının ve tuttuğu yemek parçalarının arı sesi gibi, Allahü teâlâyı tesbih ettikleri çok görülmüştür.

4-
 Bir gün, bir köylüyü imana davet etti. Müslüman bir komşumun vefat etmiş kızını diriltirsen, iman ederim dedi. Mezarına gittiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi ve dışarı çıktı. (Dünyaya gelmek ister misin?) buyurdu. (Ya Resulallah! Dünyaya gelmek istemem. Burada babamın evindekinden daha rahatım. Müslümanın ahireti, dünyasından daha iyi) dedi. Köylü bunu görünce, hemen imana geldi.
5- Ebu Hüreyre’yi “radıyallahü teâlâ anh” Medine’de, zekât olarak gelmiş olan hurmaların muhafazasına memur etmişti. Bir kimseyi hurma çalarken yakaladı. Seni Resulullaha götüreceğim dedi. Hırsız, fakirim, çoluğum çocuğum çoktur diyerek yalvarınca, bıraktı. Ertesi gün, Resulullah Ebu Hüreyre’yi çağırıp, (Dün gece bıraktığın adam ne yapmıştı?) buyurdu. Ebu Hüreyre anlatınca, (Seni aldatmış. Yine gelecektir) buyurdu. Ertesi gece yine geldi ve yakalandı. Tekrar yalvarıp, Allah aşkına bırak dedi ve kurtuldu. Üçüncü gece, tekrar gelip yakalanınca, yalvarmaları fayda vermedi. Beni bırakırsan, birkaç şey öğretirim, sana çok faydası olur, dedi. Ebu Hüreyre kabul etti. Gece yatarken, (Âyet-el kürsi)yi okursan Allahü teâlâ seni korur, yanına şeytan yaklaşmaz dedi ve gitti. Ertesi gün, Resulullah efendimiz, Ebu Hüreyre’ye tekrar sorup cevap alınca, (Şimdi doğru söylemiş. Halbuki kendisi çok yalancıdır. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun?) buyurdu. Hayır, bilmiyorum deyince, (O kimse şeytan idi)buyurdu.

6-
 Rum İmparatorunun orduları ile harp için (Mute) denilen yere asker gönderdiğinde, sahabeden üç emirin arka arkaya şehid olduklarını, kendisi, Medine’de minber üzerinde iken, Allahü teâlânın göstermesi ile görerek yanındakilere haber verdi.

7-
 Muaz bin Cebeli vali olarak Yemen’e gönderirken, Medine’nin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasihatler verdi.(Seninle dünyada artık buluşamayız) buyurdu. Hazret-i Muaz Yemen’de iken Resulullah efendimiz Medine’de vefat etti.

8-
 Vefat ederken, mübarek kızı Fatıma’ya, (Akrabam arasında bana evvela kavuşan sen olacaksın) buyurdu. Altı ay sonra Hazret-i Fatıma vefat etti. Akrabasından ondan evvel kimse vefat etmedi.

9-
 Kays bin Şemmasa, (Güzel olarak yaşarsın ve şehid olarak ölürsün) buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir halife iken Yemamede Müseylemet-ül-Kezzab ile yapılan muharebede şehid oldu.
Hazret-i Ömer’in ve Hazret-i Osman’ın ve Hazret-i Ali’nin şehid olacaklarını dahi haber verdi.

10-
 Acem padişahı Kisranın ve Rum padişahı Kayserin memleketlerinin Müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Allah yolunda dağıtılacağını müjdeledi.

11-
 Ümmetinden çok kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve sahabeden olan Ümmi Hiram’ın o gazada bulunacağını haber verdi. Hazret-i Osman halife iken Müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp ettiler. Bu hanım da beraber idi. Orada şehid oldu.

KAYNAK: Mir’at-ı Kâinat,Şifa-i şerif, Beyheki

6 Ocak 2013 Pazar

Bir Gönül mü Kırdın?

Bir Gönül mü Kırdın?
Bir gönül mü kırdın; ağlamalısın. Hele özür dilemesini bilmiyorsan; senden dost olmaz, Senden yârân olmaz!.. Ya incittiğin, kırdığın gönlü Allah (cc) seviyorsa, Resulullah (sav) seviyorsa, hatta yer gök ehli dahi seviyorsa!..
Sen nerden bileceksin, bilmiyorsun Bilseydin ödün kopardı dokunmaktan!

/ Ataullah İskenderi (k.s)